Kimlik ve Mirasın Peşinde: Biz Türkler?
Tarih, sadece savaşların ve antlaşmaların bir kaydı değildir; aynı zamanda kimliğimizin ve mirasımızın izini sürdüğümüz bir labirenttir. Her milletin kökleri, bir efsane, bir inanç ya da bir coğrafya üzerinden derinlere uzanır. Peki ya bu arayış, bilinen tüm ezberleri bozarsa? Ya binlerce yıldır süregelen bir yanılgı, kutsal metinlerin ve coğrafyanın ışığında yeniden anlam kazanırsa?
Bu yazı, sadece bir milletin soyunu değil, aynı zamanda inancın ve aklın birleştiği o nadir noktayı keşfetmenizi sağlayacak cesur bir yolculuğa davettir. Gelin, bir peygamberin hikâyesinin peşine düşelim ve Türklerin kimliğine dair yeni bir tezin kapılarını aralayalım. Bildiklerinizi bir kenara bırakın ve tarihin en büyük gizemlerinden birine, mantık ve inanç ışığında yeniden bakın. Bu yolculuk, sadece geçmişi değil, bugünü de anlamlandırmanıza yardımcı olacak.
Türklerin bir değil birçok Peygamberle olan soy bağı var.
Bu hususta büyük bir iddiada bulunacağım.
Türklerin Hz. İsmail’in Soyundan Geldiği Tezi Üzerine Bir Yorum
Bazı dinler tarihi araştırmacılarına göre Türklerin Hz. İsmail’in soyundan geldiği öne sürülür. Bu tür çıkarımlar, genellikle her milletin kendini bir peygamber soyu ile ilişkilendirerek saygınlığını artırmak ya da “bakın biz de kimsesiz değiliz” hissini pekiştirmek amacıyla ortaya atılır. Ancak şunu net olarak kabul etmeliyiz ki, hangi milletin hangi peygamber soyundan geldiği kesinlik kazanmış bilimsel bir argümana sahip değildir. Bu konuda, aynı dine mensup araştırmacılar arasında bile net fikir ayrılıkları bulunmaktadır. İşte benim büyük iddiam da tam bu yetersizlikten besleniyor.
Bu meseleye getireceğim farklı bakış açısı, “elle tutulur, gözle görünür, akılla kavranır” bir mantık üzerine inşa edildiği için dikkate değer buluyorum.
Türkler Üzerine Benim Tezim:
Benim tezim coğrafya ve isimlere dayalı olacaktır. Bu açıdan diğer tezlere göre daha bilimsel kabul edilebilir, daha anlamlı bulunabilir ve tartışmalara açık olup geliştirilebilir.
Türkler, Hz. İshak’ın soyudur ve bu soy, İsrail lakaplı Hz. Yakup’la direkt bağlantılıdır. Dolayısıyla bu soy uzanışı Hz. İbrahim’e kadar net olarak gider. Peki ama nasıl?
İbrahim Suresi 37. ayette Hz. İbrahim, ailesinden bir kısmını (Hz. Hacer’i ve oğlu Hz. İsmail’i) “ekini olmayan bir yere” yerleştirdiğini belirtir.
Bu önemli ayrıntı, tarihin bazı karmaşıklıklarına ışık tutar. Hz. İsmail ve annesi Hacer, ekini olmayan bir memlekete yerleştirilmiş olduğuna göre, Türklerle nasıl bir bağlantısı olabilir? Çünkü Türk yurdu (Türkiye) ekini ve suyu bol olan bir memlekettir. Fakat ayete göre, kurak, belki de taşlık veya çöl gibi bir araziye sahip bir memleket olması gerekir.
Öte yandan, Hz. İbrahim’in herkes tarafından Urfa Harran’dan göç eden bir karakter olduğu kabul gören bir gerçektir. Hz. İbrahim’in Harrandan göç ettiği yer ise, tarihi ismi Benan olan, sonra fonetik olarak Kenan diye seslendirilerek Kenan olarak anılan LÜBNAN ülkesidir. Şayet Hz. İbrahim ailesinin bir kısmını (ikinci eşi Hacer’i ve ondan olan oğlu Hz. İsmail’i) ekini olmayan bir yere yerleştirmişse, o yer eski göç ettiği yer olan Harran olamaz. Harran’a geri gidemezdi çünkü orada babası ile ciddi sorunlar yaşamıştı. Kenan’da o anda kendi mevkisi olduğuna göre, Hz.Hacer’i ve oğlu Hz. İsmail’i daha güneye götürüp bırakması ayetteki “ekinsiz” ifadesine binaen daha doğru olacaktır.
Belirttiğimiz gibi, Harran ve Anadolu bereketli topraklardır. Öyleyse onların yerleştirildiği mevki, Lübnan’ın yukarısı (kuzeyi) değil, kurak arazi tanımına uygun düşecek biçimde daha aşağıda (güney) tarafında kalan yer muhtemelen “Sina Yarımadası” olabilir.
Önemli Not: Hz. Hacer ile Hz. İsmail’in ekini olmayan bir yurda yerleştirilmesi anlatısı, şayet İsrailiyat tarihinde Yahudilerin Hz. İbrahim üzerinden iddia ettikleri arzı mevud topraklarıysa, Sina Yarımadası mantığından çok daha anlamlı bir ülke var. Arzı Mevud hikayesinin dayandığı en anlamlı senaryo Cezayir ülkesidir.
Bu iddia için ilgili link: ARZ-I MEVUD
Tezim için bu, coğrafya üzerine birinci mantıktır.
Coğrafya ve isimler üzerine ikinci ve en önemli mantık şudur: Hz. İbrahim’in ilk eşi olan Hz. Sare bu tez için en önemli belirteçtir. Sare’nin ismi ve onun seceresinin bulunduğu coğrafik bilgi, bize sandığımızdan çok daha fazla şey anlatır.
Hz. Sare, eski kayıtlarda “Haran’ın kız kardeşi” olarak geçer. Haran isminin HARRAN isminden geldiği çok açıktır. Hz. Sare’nin Hz. İbrahim ile Harran’dan göç eden ilk eşi olduğu bilgisi de araştırmacılar tarafından kayıtlara geçirilmiş bir bilgidir. Her ikisi de aynı coğrafyadan, yani Anadolu topraklarından Kenan’a (bugünkü Lübnan) tarafına göç etmiştir. Öte yandan, folklorik olarak aktarılan bu bilginin zamanla anlam kayması yaşamış olması da muhtemeldir. Belki de Hz. Sare için kullanılan deyim “Haranın kız kardeşi” demek değildi de “Harran kızı” demekti. Çok önemli değil… Biz yinede Hz. Sare’nin Harran’dan göç ettiği bilgisi üzerine gidelim: Hz. Sare Harran’dan göç ettiği için bu kendisini düpedüz Anadolu kızı yapar.
Anadolu kızı demek, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının kızı demektir.
Öyleyse Hz. Sare’den doğan Hz. İshak Anadolu kökenlidir. Bu da Hz. İshak’ı Arap (yahudi) değil, bir Türk beyi yapar. Öyleyse bu mantık Türkleri, coğrafya gerçeği üzerine Hz. İsmail’in değil, Hz. İshak’ın soyu yapar. Hz. Sare’nin izi, bizi bize geri getirdi.
Bu mantığı daha da sağlamlaştırmak için bir ayetin içeriğini referans alacağım.
İsra Suresi 12. ayet: “Geceyi ve gündüzü iki ölçü yaptık. Rabbinizin nimetlerini aramanız ve yılların hesabını bilesiniz diye gecenin ölçüsünü kaldırıp gündüzün ölçüsünü geçerli kıldık. Biz her şeyi ayrıntısıyla açıklarız.“
Ayette gecenin ölçüsü yani AY takvimini kullanmayı bırakıp, gündüzün ölçüsü yani Güneş takviminin kullanılması tavsiye edilir. Tarihte ve günümüz de Güneş temelli takvimi kullananlar Türklerdir. Öyleyse millet olarak Kur’an’ın bu açık tavsiyesine GENEL ANLAMDA uyanlar tarih boyunca yine Türklerdir.
TARİHTE TÜRKLER VE GÜNEŞ TAKVİMİ:
1. 12 Hayvanlı Türk Takvimi
Bu takvim, Türklerin en eski ve en bilinen takvim sistemidir. Güneş yılına göre düzenlenmiş olup her yıla bir hayvan ismi verilmiştir. Bir döngü 12 yıldan oluşur ve her yıl bir hayvanın adıyla anılır (Sıçan, Öküz, Kaplan, Tavşan, Balık, Yılan, At, Koyun, Maymun, Tavuk, Köpek, Domuz).
Temeli: Güneş temellidir, aylar ayın hareketlerini de hesaba katmıştır ama bunun sebebi bir inanç değil, eski Türk topluluklarının göçebe yaşamında, mevsimsel değişiklikleri ve hayvansal döngüleri takip etmek için kullanılmasıdır.
2. Celali Takvimi
Büyük Selçuklu Devleti döneminde, Sultan Melikşah adına Ömer Hayyam başkanlığındaki bir bilim heyeti tarafından hazırlanmıştır. Döneminin en hassas takvimlerinden biri olarak kabul edilir.
Temeli: Tamamen güneş temellidir. 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniyeden oluşur ve bu sayede günümüzdeki Miladi takvimden bile daha hassas bir yapıya sahiptir. Selçuklu Devleti’nin mali ve idari işleri için kullanılmıştır.
3. Rumi Takvim
Osmanlı Devleti döneminde Celali Takvimi temel alınarak geliştirilmiş ve yaygın olarak kullanılmıştır.
Temeli: Güneş temellidir. Başlangıç tarihi olarak Hicret’i (MS 622) alır, ancak güneş yılını esas alır.
Kullanım Alanı: Özellikle mali yılbaşı ve vergi düzenlemeleri gibi resmi devlet işlerinde kullanılmıştır. Bu takvim, Cumhuriyet döneminde de bir süre devam etmiştir.
AY TAKVİMİ KULLANANLAR:
Öte yandan binlerce sene önce gelmiş açık emri yerine getirmeyen toplumlarda vardır. Araplar ve Yahudiler Güneş değil, AY takvimini kullanırlar. Öyleyse bu bizi başka bir ayetin daha referans alınmasına yol açar. İSRA (ışık) Suresi’nden sonra İSRA-İL (ışıklı, ışıkçı) lakaplı Hz. Yakup’un üst soy şeceresine bakalım.
Meryem Suresi 49. ayet: “Böylelikle, (İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona “İshak’ı ve Yakup’u” armağan ettik ve her birini Elçiler kıldık.”
Görüldüğü üzere, Türkler, coğrafya üzerinden soy olarak Hz. İbrahim, İshak ve Yakup ile aynı boydur. Yakup’un lakabı bile Güneş (Işık) ile ilgilidir.
Bana göre doğru ilerleme, eldeki sağlam argümanlara dayanarak böyle olmalıdır. Sonuç olarak! Türkler Hz. İbrahim’inde içinden çıktığı Türk milletidir. Bu hususta şu ayeti dikkatle okuyalım!
Bakara Suresi 130: Vemen yerġabu ‘an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(u)(c) velekadi-stafeynâhu fî-ddunyâ(c) ve-innehu fi-l-âḣirati lemine-ssâlihîn(e)
Çevirisi: Kendini bilmezden başka İbrahim’in milletinden kim yüz çevirir? Andolsun ki, Biz onu dünyada seçtik; şüphesiz o, ahirette de Salihlerdendir.
Birçok Kur’an yorumcusu ve müfessiri açık halde belirtilen “İbrahim’in milletinden” sözcüğünü “İbrahim’in dininden” diye yorumlar ve çevirir. Oysa Kur’an’da DİN sözcüğü defalarca dayn olarak geçer. Öyleyse İbrahim Suresi 130 ayeti bize ne demek istemektedir? Dikkatinizi çekmek isterim! Kur’an bize alt soyu ve üst boyu sıraladı ve İbrahim Suresi 130’da ise millet vasfını açıkladı.
Peki, MİLLET VASFINI VE MİLLET SÖZÜNÜ hiç terk etmeyenler Türkler değilmidir?
ÖZETLE: Bu yazı, Türklerin kökenine dair bilinen ezberlerin ötesine geçen cesur bir tezin kapılarını aralamaktadır. Coğrafi veriler, isim benzerlikleri ve Kutsal Kitaplardaki ayetler ışığında, Türklerin Hz. İsmail’in soyundan geldiği yönündeki yaygın kabullerin, geçerli bir dayanağı olmadığı ortaya konmuştur. Bunun yerine, Hz. İbrahim’in ilk eşi Hz. Sare’nin Anadolu kökenli olduğu gerçeği ve Güneş takvimi gibi kültürel-dini semboller üzerine kurulan mantık zinciri, Türklerin soyunun Hz. İshak ve onun oğlu Hz. Yakup ile doğrudan bağlantılı olduğunu göstermektedir. Bu teze göre, Hz. İbrahim’in milleti, sadece bir inanç topluluğu değil, aynı zamanda kökleri Anadolu’ya dayanan, Kur’an’ın yasa ve ilkelerine uyan bir millettir. Sonuç olarak, bu çalışma, tarihsel ve dini metinleri akıl ve mantık süzgecinden geçirerek Türklerin kimliği ve mirasına dair yeni ve düşündürücü bir bakış açısı sunmaktadır. Kendilerini Hz. İshak ile ilişkilendiren Yahudiler ise tarih boyunca coğrafya olarak daha aşağıda yaşayan bir millet olduğundan, bu gerçek onları Hz. İshak’ın değil, Hz. İsmail’in coğrafyasında kalanlar yapar. Hz. Yakup ile olan bağlantıları Türkler kadar 1.dereceden de değildir.
Fakat bir gerçek varki dikkate değer. O gerçek Hz.İbrahim’in milletinden (Türklerden) kimlerin yüz çevirdiğini de ortaya koyuyor. Ay takvimi, bu yüz çevirmenin ne olduğunu anlayabilmek için önemli bir ölçüdür.
Şüphesiz Kur’an en doğru yolu gösterir:
Bakara Suresi 140: Yoksa siz, gerçekten İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakup’un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah’tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.”
Son Dokunuş ve büyük bir soru işareti:
Al-i İmran Suresi 68: Doğrusu, insanlardan İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ve Muhammed ile birlikte iman edenlerdir. Allah, müminlerin velisidir.
Öyleyse bu kronolojiye göre Hz. Muhammed hangi ırkın mebsubudur?
Not: Hz.Muhammed ismi altına, eklediğim linki okumanızı tavsiye ederim.
“Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Bu kitap size yeter”
“Erdoğan Metin”
Bu tez kuran19.org’a aittir.