
“CİN NEDİR?”
İn Cin top oynuyor. Ne kadar anlamlı bir atasözü deyimi…
Bu yazı, “cin” kelimesinin geleneksel anlamını tamamen reddederek, Kur’an’da bahsedilen cinlerin aslında soyut varlıklar değil, insan türünün içinde bulunan bir form olduğunu iddia eden sıra dışı bir tez sunuyor. Eğer cinlere dair bildiğiniz tüm inançların kökten değişebileceğini düşünüyorsanız, bu metin sizi bekliyor.
Cinler Hakkındaki Yanılgılar
Cinler hakkında anlatılan tüm efsaneler, korku hikayeleri ve gizemli inançlar birer yanılgı mı? Bu yazı, Kur’an ayetlerini farklı bir bakış açısıyla yorumlayarak, cinlerin aslında somut ve fiziksel varlıklar olduğunu, hatta insan türünün bir parçası olduğunu ileri sürüyor. Bu metin, cinlere dair zihinlerdeki soyut perdeyi kaldırarak, Kur’an’ın bu konuda çok daha net bir mesaj verdiğini savunuyor.
Tanrı sesleniyor. ”Ne kadar az düşünüyorsunuz?” Aslında bu sesleniş onlardan olan beklentisinin ne kadar yüksek olduğunu gösterir.
NOT! konuyu, Cin=İblis İnsan=Adem üzerinden farklı bir bakış açısı ile şu linktende okumanızı tavsiye ederim. link: Adem Demlenirken
Tabiat ve içindeki işleyiş düzeni, bilimsellikle çözümlenebilen bir fenomenden başka bir şey değilse, yaratılmışların mahiyetlerini çözümleyebilmek neden öyle olmasın? Tanrının fiziksel varlığı dahil hiçbir şey soyut: gizli değildir. Ayrıntılı bilgi için linke bakınız: ALLAH
Bizden istenen, sırlı sözcüklerin içindeki ipuçlarını değerlendirip gizemi çözmektir.
Hayal edebiliyor muyuz? Şayet öyleysek, bu düşünebiliyoruz demektir. Fakat önemli olan o hayal gücünün aktif varlığı değildir! Önemli olan neyi ne kadar derinlemesine hayal ettiğidir… Düşüncemiz, bir bilinmezi, bir muammayı üzerinde yeterince derinleştiğinde çözebilir. Evet, o muamma her ne ise Allah’ın izniyle biz onu çözümleyebiliriz.
***
SOYUT sanılan cin fenomenini SOMUT olarak görmek istermisin?
Geleneksel tavır (öğrenilmiş çaresizlik) ’ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve de doğru yolda da değilseler’ ifadeleriyle terk edilmesi istenen bir tutumdur. O yüzden, bir gizemin açığa çıkarıldığı bu yazıyı objektif (tarafsız) olarak okumalısınız.
Anlatılanları konunun bitimine kadar ’dinleyerek’ okursanız, neyin ney, kiminde ne olduğunu kavrayacaksınız. Yazıda sizlere cinlerin ayetlerdeki mahiyetlerini, (nitelik ve iç yüzlerini) o mahiyetlerin aktif yaşamda kimler ile örtüştüğünü örneklerle anlatacağım. Yazıyı okuduktan sonra sizin cinler hakkında şimdiye kadar öğrendiğiniz her ne varsa, yine tarafsızlık ilkesine bağlı kalarak, geleneksel anlayış ile Kuran anlayışı üzerine kıyaslayınız.
SIR DOLU ANLATIMLAR:
Kuran’da, “biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık” dendiği halde, neden cinler hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz? Neden onları tam anlamıyla tanımlayamıyoruz? Meraklı araştırmacıların yaptığı çalışmalardan birinde gerçeğe yakın tek fikir vardır. Bu fikir, Cinlerin AJANLAR (casuslar) olduğunu savunan fikirdir.
Bu fikre göre cinlerin sanıldığı gibi soyut varlıklar olmadıkları, onların görev icabı, vazifelerini gizlilik perdesi içinde yaptıklarından ötürü Kuran’da böyle anıldıklarını söylemektedir. Bu fikrin gerçeğe en yakın kısmı şudur. ’Cinler soyut bir varlık değildir’ Tüm çalışmada doğruluk payı sadece budur.
AJAN fikri, geleneksel saçmalıklardan akla daha yatkın olsa da yeterli değildir. Bu yazıyı bir gün okumasını, çözüm bulamamış olduğu konular da daha iyisini görebilmesini temenni ederim.
Allah, Rahman Suresi 33′ te şöyle seslenmektedir. “eyy cin ve ins” toplulukları diyerek, belli belirli tanımlar vermiştir. Net bir ayrışım yaparak “cin ve ins” sıfatı ile anmıştır. Bu seslenmeyle yaptığı çağrı, geçmişten, en baştan bu yana var olan karakterlerin öz ismidir.
Bu isimlerin ilk anıldığı yeri ve zamanı unutmamalıyız! Cin ismi ve İns ismi Adem’in varlık aleminde sahneye çıkarılması planlanan zamanda, Adem’in karşısında duranların karakteristik gösterisidir.
Allah’ın Cin ve İns seslenişi, geçmişten bu güne ve bu günden geleceğe dönüktür. İlk belirlenmiş olan isimleriyle hiç değişmemiş, hiçte değişmeyecek olan seslenmedir. Kesin ifadeli iki ayrı isimleme karşısında bizler, söylenenin dışına çıkamayız!
Bir çözümü varsa ve söylenen her neyse onun üzerinden çözüm aranıp bulunmalıdır. Tüm zamanlar içindeki iki ayrı türü, bize tanıtıldığı gibi yine iki tür olarak tanımlamalıyız. CİN ayrı karakterdir, İNS ayrı bir karakterdir.
ZİHİNLERDE CİN TANIMI:
Cinler için çok fantastik fikirler vardır. Elektrik olduğunu düşünenler var, kedi, keçi, kısa boylu, ters ayaklı, huni şapkalı, uzun kulaklı, koca gözlü sivri dişli vs..
Birileri bundan çıkar elde eder. Kimisi popülerliğini devam ettirmek maksadıyla ‘medyada cin çıkartma seansları’ ile şov yapar. Hepsi saçmadır, hiçbirinin aslı astarı yoktur. Her yeni nesil bilinmeze bir taş atmış, bire bin katmış, böylece toplum içinde çarpık bir bilgi kirliliği oluşmuştur.
Az sonra örneklerle okuyacağınız bilgileri toplumsal anlayışın fikirleriyle kıyaslayınız. Hangisi akla yatkın, hangi bilgi daha şeffaf ve hangisi yaratılışa uygun kıyaslayınız.
Aklın, (düşüncenin) sübjektif hali kişinin yorum gücüdür. Sübjektiflik kişinin kendi öz anlayışı ile kendi aklının ona sunduğu imgelerdir. Kişi, bir şeye tam anlamıyla güven duyması için, bir şeyi ya da bir bilinmezi doğru tanımlayabilmesinden önce, o meseleyi objektif durumda görmüş olması gerekir.
Bu bilgi eski anlayışın bitişi, yeni anlayışın ise başlangıç bilgisidir.
Bu sebeple, lütfen dikkatle okuyunuz! Kimyanızda bir değişme hissedebilirsiniz.
Besleyen ve Koruyan (Allah’ın) Evrenin adıyla.
Cinleri tanımak için İblisi tanımlamak en doğru başlangıçtır. İblisi tanımlamak içinse Adem tanımak gerekir. Adem Demlenirken adlı yazıda bunu geniş biçimde belirli ispatları detaylı bçimde açıkladım. Buraya kısa bir bölümünü alacağım.
“İblis Cinlerdendi” ayeti Cinlerin varlığının çıkış noktasdır.
Kur’an’da kendisine kıyamete kadar ömür biçilen iblis adlı kişi, kadim tarihte kim olabilir? Bu öyle bir kişi olmalı ki tüm medeniyetler de insanlık tarihine ismini altın harflerle kazıtmış birisi olmalıdır. O karakterin ne kadar önemli bir şahsiyet olduğu Kur’an’da birçok ayette mevzu edilmesinden anlaşılmaktadır. Bize tüm Dünyada adını altın harflerle yazdırmış birisi lazım.
Böyle birini bulmak zor olmasa gerek. Tüm tarihe adını altın harflerle kazıtmış tek kişi vardır ve o kişi “Tanrıça (ölümsüz) Kybele” dir. O kadar derin bir tarihi vardır ki adına yazılmış o kadar çok kayıt vardır ki bu açıdan eşi benzeri görülmemiş bir dokümana sahiptir. Ve inanılmaz bir halde geçmişten günümüze tüm Dünya kültürlerinde yer almaktadır.
Kybele tüm Dünyada tanınan biri olsa da elbette ki onun da Dünyaya yayılan bir çıkış noktası olmalı. Dünya kültüründe adı Kybele olan bu tanrıça kadının bilinen Dünyaya çıkış noktası tam olarak “Anadolu” dur. Kadim Türk tarihinde, Anadolu töresinde ona verilen isim, “Tanrıça Sibela” dır. Sibela kültü herkesçe bilinen bir tarih gerçeğidir. Sibela bir kadındır! Ve varlık formu için ona Cinlerdendi denir. Öyleyse Cinler nedir?
CİNN
Gerçek şu ki, onlar (cinler) yolda dosdoğru gitselerdi onlara bolca su verirdik. Ki onunla onları sınayalım. Kim Rabbinin mesajından yüz çevirirse onu zorlumu zorlu bir cezaya süreriz. “Cin Suresi: 16 ve 17”
“Bolca su” anahtar kelimelerden biridir. Bolca su ifadesi hem bildiğimiz su demektir hem de Kur’an kitabının özelliklerinden biri olan “şifa” tanımıdır.
Kur’an kitabındaki kıssalar bizim için anlatılan bilginin net ve yeterli olduğuna inanmaktır. Kur’an kitabının yeterliliğine inanıyorsanız kendinizi ona tamamen teslim etmelisiniz. Ona teslim olmak demek, ondan başka hiç bir kaynağa yönlenmeden ona itibar etmek demektir. Arayacağınız her ney ise onun dağarcığında aramalısınız demektir. Gizli sanılan bir bilgi o anda ilgili kişi için hayati önem arz eder. Cevapları bulabilmek için hadis, siyer, külliyat, fıkıh, vs. kaynaklara yönelmek ktabın kendisini bize kapatması ile sonuçlanır. Konu Kur’an’ın konusudur öyleyse sadece onu dinlemeli. Kuran’dan ayrı bir kaynak arayışı Kur’an’ın yeterliiği üzerine ssöylenen onlarca ayete karşı çok büyük bir ayıp sayılır. Öte yanda doğru bilgi sadece kaynağından alınır.
Kur’an yetersiz değildir! “Sadece gereksiz şeyleri anlatmaz”
Kur’an anlattığı kıssalarda farklı bir dil kullanır. Kullandığı dilde acayip bir ahenk bulunur, onun çok sesli dili kendisine itibar edenlere hayal edilemeyeek kadar bilgi yağdırır.
Herkes şüphesiz önce kendi aklını en iyi akıl olarak görür. Kur’an ise bunu ispatlamaları için onların önüne bir muamma koyup, “hadi bakalım kendini çok akıllı görüyorsan çözümle” der gibi soru sorar.
Bu durum şu kıssada çok iyi anlatılmıştır.
18/Kehf Süresi 60: Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: “İki gölün birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, sonra asırlarca devam edeceğim.”
Not: Ayette iki deniz demez! Net biçimde iki göl demektedir. Ayrıntılı bilgi için link:
Tüm Zamanların Gerçek Kralı
61 – Bunun üzerine ikisi de iki gölün birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, suda yolunu bulup kaybolmuştu.
62 – İki gölün birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: “yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculukta epey yorulduk” dedi.
63 – Adam: “Gördün mü? dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O ise suda garip bir yol tutup gitmiş.”
64 – Musa dedi ki: “İşte aradığımız o idi.” Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.
Bu kıssa da anlatılanları sadece “iki adamın amaçları uğruna bir yürüyüşü” olarak yorumlayanlar, kıssada işlenen ikinci sesleniş kavrayamaz. Kur’an ayetleri çok seslidir, bir sesi yaşanan olayı olduğu gibi anlatırken diğer sesleri, o yaşanan anın her karesini, ders çıkarım amaçlı öğüt verici bir dille seslendirir. Kıssadaki derin anlamı anlatmaya çalışacağım, umarım iyi bir sonuç elde ederiz ve ne demek istediğim anlaşılır olur.
Musa aklındaki bir sebep için, yol arkadaşına iki gölün birleştiği yere kadar gitmeleri gerektiğini söylüyor. Bu zahmetli yürüyüşe aklındaki bir sorunun cevabını bulmak için başlamakta. Hedefleri olan o yere vardıklarında ise, bu yola girmelerini gerektiren sebep olan niyetlerini (balıklarını) unutuyorlar. Kıssadaki balık aynı zamanda niyeti simgelemektedir. İkisi de samimi olarak çıktıkları bu yolda ortak bir niyet taşıyorlardı. İki gölün olduğu yere vardıklarında bir çıkmaza girip kayboldular, sonra birden niyetlerini unuttuklarını fark ettiler. Yol arkadaşı diyor ki “biz sonuçlar bulacağımız bir yola çıktık, en sonunda sağlam sandığımız bir kayaya da vardık, fakat yola çıktığımız zaman niyetimiz başkaydı biz onu unuttuk.” Biz unutunca oda yolunu tuttu ve bizden uzaklaşıp kayboldu. Onu hatırlamamızı da bana şeytan unutturdu.’ Musa ise: ‘şimdi bu yola çıktığımız ilk yere gerisin geriye dönmeliyiz işte bu yolda aradığımız gözden kaçırdığımızda zaten oydu’ Gerisin geriye dönecekleri diye adlandırılan yer ise bizim için Kur’an’ı temsil etmektedir. Kur’an’daki sırların cevabı yine kendi bünyedinde gizlidir. Kim Kur’an’dan başka bir kaynak edinirse, sadece zahmet etmiş olur, yorulur, sonra boğulur… Herkes Musa olmadığı için geriye dönmeyi başaramaz ve kaybolur. Günümüz alimleri buna en güzel örnek değilmidir? Başladıkları ilk yer Kur’an’dır ama, o yolda bir şeyin cevabını bulmak için, israiliyat, hadis, sünnet, fıkıh, siyer, müçtehitlerden nameler vs. ile hiçbir sonuç elde edemeyecekleri yerlerde ömür tüketirler.
Bu kıssa, hem iki kişinin başından geçen yolculuğu hem de o yolculuktan çıkarılması gerekli olan dersin, dolaylı olarak bize anlatımıdır.
Kendimize Müslüman diyorsak, Dini ölçülerde Kur’an’dan başka bir kaynak kabul etmemeliyiz. “Kendilerine verdiğimiz kitabı ancak gereği gibi okuyanlar var ya? ona ancak onlar iman ederler” ayetini, “Allah Kuluna yetmez mi?” ayetini, “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” ayetini İLKE edinmeliyiz.
Kaynağımız sadece Kuran, konumuz CİNN. Allah bizim anlatım dilimi okuyanların da anlayış kuvvetini artırsın.
İMTİHAN:
Zariyat S. 56: “Ben İNSİ ve CİNNİ bana kulluk etsinler diye yarattım” demektedir.
İnsan S. 2 ayetinde ise: “Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık. “ONU İMTİHAN” etmekteyiz. Bu yüzden onu işitici ve görücü yarattık” demektedir.
Zariyat S. 56′ da her iki türünde yaratılması açıkça belirtilmişken, İnsan S.2 ayetinde NEYİN test edildiği bildirilmektedir. İnsan S. 2 ayeti, imtihan olanın sadece “İNS” olduğunu açık bir dille belirtir. Öyleyse: GELENEKSEL İNANÇTAKİ ANLAYIŞ OLAN, bizimle birlikte imtihanda olan gözle görünmeyen cinler mantığı hatalıdır. BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASI BU REFERANSIN BİLDİRMESYİLE İMKÂNSIZDIR. Demek ki cinler de “SOMUT” varlıklardır.
Ayete göre, varlığı somut olarak belli olan insan test edilmektedir. İnsanın test alanında herhangi başka bir SOYUT varlığın olmadığını, (biz ‘İNSANI’ test ediyoruz) ayetinin kesin ifadeli dilinden anlıyoruz.
Öyleyse cinleri şu andan itibaren soyut değil “SOMUT” bir varlık olarak düşünüp çözümlemeliyiz.
Bunu kavramak için bakış açımızı değiştirelim. İşte bakış açımıza yön verecek olan ayet, yine zariyat süresinin 49. Ayetidir. Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki iyice düşünürsünüz.
Her şeyden iki çift yaratılması ve iyice düşünmek?
Düşün kadarsın, düşün bakalım ne kadarsın?
KUR’AN VE DÜŞÜNCE:
Cinler hakkındaki bilgiler Süleyman peygamberin kıssasında enteresan bilgiler içerir.
Farklı ayetlerde de olmak üzere cinler, bugünkü görünmez mantığının tam aksine, görünen, konuşulan, herhangi bir iş yaptırılan, orduda yada hayatta görevlerini yerine getiren aleni maddesel varlıklardır.
Örnek ayetler: ‘Süleyman’ın cinlerden’ insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı: hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu. + Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman onun öldüğünü ancak asasını yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda Süleyman yere) yıkılınca anlaşıldı ki, cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü ceza içinde durmazdı.’ (Neml S. 14, 17)
Cinler ayetlerde görüldüğü gibi somut varlıklarmış, Ahzap S.62 ‘Allah’ın davranışında bir değişiklik bulamazsınız’ ayetini de referans alınca bilmeliyiz ki, CİNLER YİNE ŞU ANDA GÖRÜNÜR durum da olmalıdır. Hem de öyle bir haldeki öyle ajan statüsünde değil, bizzat her gün gözümüzün önündeler. ÖYLEYSE BİZLER NEDEN GÖREMİYORUZ? Sebebi, Musa ile Yol arkadaşının iki gölün olduğu yerden alabildiğine uzaklaşması gibi bizim de Kur’an’dan alabildiğine uzaklaşmış olduğumuz içinmidir?
Bu durumu şöyle izah etsem doğru bir tespitmidir? Şu ana kadar Cin üzerine o kadar şey anlatılırken aklımızın Cinleri sürekli geleneksel öğreti üzerine yorumlası yaşanıyor mu? İşte böyle bir durum söz konusuysa aradığımızı bulamayacağız demekir.
Süleyman’ın ordusunda ‘cinlerden’ oluşan bir birlik (topluluk) vardır. Bu cin birliği, ortamdaki herkesle irtibatlıdır. Süleyman’ın ordusunda görevlidirler, sarayında da bulunup herkese hizmet içindedirler ve hepsi aleni olarak gözler önündedir. Süleyman’ın ordusuna büyük kazanlar (aş-yemek) yaparlar, dalgıçlık yaparlar (deniz ürünleri), haber getirirler (bilgi) vs. Buradan anlıyoruz ki cinler, gözle görünür elle tutulur belirgin bir forma sahip kişilerdir. İnsan formasyonu içinde hangi tür böyle yeteneklidir? Erkekler mi?
Yine aynı şekilde Hz. Muhammed’i dinleyen cinlerinde görünür bir halde olduğudur. CİN S. 1 ayetini inceleyelim. Deki: Bana vahiy edildi ki bir takım cinni benden Kur’an dinleyip de şöyle demişler: “Şüphesiz biz, hayret verici bir Kuran dinledik” Burada Hz.Muhammed’i dinledikten sonra oradan ayrılan ve gittikleri yerde dinledikleri Kur’an’ı meth eden bir Cin topluluğun sözlerini görürüz.
Ayetteki geçmiş zaman ve gelecek zaman diline dikkat ediniz! Onlar Kur’an dinlemişler ve oradan ayrılıp gittikten sonra, dinledikleri Kur’an’ı çok beğendiklerini söylemişlerdir. Bu durum Hz. Muhammed’e daha sonra vahiy ile aktarılmıştır. Dikkat ediniz! Hz.Muhammed dini masallardaki gibi cinlere has bir tebliğ yapmıyor, herhangi bir zaman diliminde belirli bir mevki de her zamanki gibi görevli tebliğini yapmaktadır. O esnada Cin diye adlandırılan bir gurup da oradadır. Herkes gibi onlar da Kur’an’ın sunduğu bilgileri dinlemiş, sonra gittikleri yerde Kur’an’ı övmüşlerdir.
Cinlerin, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed üzerinden aktarılan ortak bir noktaları vardır.
Hz.Süleyman kıssasında cinler haber getirirlerken, Hz.Muhammet’i dinleyen cinler de haber götürücüler olarak iş yapmaktadır. ‘Söz getirip söz götüren’ bu iki ortak nokta kimin karakteristik özelliği olabilir? Ajanlar olduğunu savunanlar kısmen haklı, ama bu genel olarak söz getirip söz getiren “laf taşıyan” Cins kim olabilir?
Cinler üzerine ayetlerde anlatılan vasıflar, bazı entrikalar içinde olduklarının da bilgisi vardır. Mesela “medyumluk, gaybı bilgilere ulaşmak, bazı konular da hâkimiyeti olduğunu sanmak” bunlar çok önemli ayrıntılardır. Şimdi ise Cin Süresinde Hz.Muhammed’i dinledikten sonra Cinlerin söylediği bir ayete daha göz atalım:
“Meğer bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş” (Cin S.4)
Ayetten şu net olarak anlaşılıyor ki bu kişiler hususi bir bilgilenme için oraya gelen kişilerdir. Kur’an karşısında edindikleri bilgiden sonra olmadık iftiralar atan kişiyi, dillerinde “BEYİNSİZ” olarak ifade etmektedirler. (beyinsiz ifadesi ilgi çekici)
Cinler adlı ırkın takındıkları karakteristik tutumu olayların ahengi içinde olduğu gibi anlatılmaktadır. Kazanlar (aşlar) hazırlayan, deniz ürünleri çıkartan, söz getirip götüren, becerikli, maharetli varlıklar… Ayetlerdeki tutumları, konuşmaları, CİN sözcüğü üzerinden geçildiğinden, onlar üzerinde bir görünmezlik kalkanı vardır. Böyle olunca Cinler Kur’an okuyucularının aklında bir gizem olarak durmaktadır. Halbuki başlangıç ayetlerinde bu bir gizem değil sınıftır. Cinler bir sınıftır İnsler bir sınıftır. Akıllıydık değil mi? Hadi bakalım buyurun…
Kur’an’da fiziksel olarak göründükleri ayan beyan belli olan Cinlerle, bu günkü Cinler arasındaki fark nedir? Allah onları sizlerin göremeyeceği bir yapıları vardır, onlar latif (soyut) varlıklardır demediği halde, biz onları neden göremiyoruz? Ya da onların kimliklerini, verilen onlarca ipucuna rağmen onları neden tanımlayamıyoruz?
Onları neden tanımlayamıyoruz? Çünkü! en büyük sebep yine Hakka S.42 ayetinde “Ne kadarda az düşünüyorsunuz” diye gönderme yapılan Kur’an okuyucusunun dikkatsizliğidir.
Buna birde geçmişten gelen yanlış arka plan eklenince, Cinler bir muamma olarak gizemini korumaktadır. Onlar Söz getirip götürür, (dedikodu) kazanlarla Aşlar (yemekler) yapar, (aşçılık) deniz süslerini ya da ürünlerini sever, ondan ürünler hazırlar, heykeller/süsler/biblolar yapar? (El becerisi)
Hatırlayınız! Adem mülke ilk geldiğinde yanında Eşi vardı! yani “erkek ve dişi”
Allah kimlere der bunu? Adem ve eşine, erkek ve dişiye, öz tanımlarıyla İns’e ve Cinn’e der.
İNSAN Formasyonu! : Biz İNSİ (erkeği) KARIŞIK BİR SUDAN yarattık. Tek isim. Tür olarak erkek ve dişi, her şeyden iki çift yarattık ‘’UMULUR Kİ İYİCE DÜŞÜNÜRSÜNÜZ’’ iki çift, adam ve kadın, Adem ve Eşi, Erkek ve dişi. Karışıkbir sudan yarattık ifadesi, “erkeklerin neden meme ucu var” “yumurtamı tavukdan tavukmu yuymurtadan çıkar” gibi bilimsel bir merak çıkmazıdır.
Erkekler kadından yaratılmıştır. Ki zaten bu sebeple onlardan doğmaktayız. Erkeğin kromozomlarında bulunan o tek X kadınlardan geldiğimizin bilimsel resmidir. Mesela bir erkek fizyolojik olarak kadına dönüşebilirken, bir kadın asla fizyolojik olarak bir erkeğe dönüşemez. Bu şu demektir. Erkek kadından gelmektedir ama bir kadın erkekten gelme değildir. Bu bilgi Kur’an’da, Cinlerin insanlardan önce yaratılan varlıklar bilgisine uyumludur.
Günümüz de bu ikisinin tek çatı altında isimlendirilmesi İnsan sözcüğüdür. Şuna emin olun, şu anda Cinler dahi kendilerinin Cin olduğunu bilmiyor. Çünkü kadim geçmiş unutuldu. İnsan sözcüğü EŞEY olan iki ırkı (iki çift) >erkek-dişi< olmak üzere eşeyleri bütünleyici bir söylemdir. İnsan sözcüğü, topraktan insana evrimleştirilen, birbirini dölleyici organizmaya verilen ortak addır. Bilgisini sıfırdan başlayarak öğrenen bilinçli bir canlıdır. Eşeylerin fiziksel formundaki farklılıklardan kaynaklı tanımlamasına, Erkek ve Dişi denmektedir. Ayrı organlara, ayrı düşünce sistemine, ayrı kuvvete sahip bu eşeylerin test alanındaki ortak tanısı, İNSAN olarak sınıfandırılan erkektir.
Birbirinden döllenen ayrı özelliklere sahip bu iki farklı bedenin, zihinsel işletim programları da birbirinden farklıdır. Teki (adam) gördüğünü direk bilgi merkezine (beyincik) aktarırken, diğeri (kadın) gördüğünü sağ ve sol beyin lobunda çaprazlama analiz eder. İnsan formundaki iki ayrı cinse sahip bu varlık, kendi formları dahilin de yapılan tanılamada, Adam (ins-inse) rolündeyken, Kadın (Cin-Cinne) rolünde tanılanır. Bu onların en baştan bu tarafa zihinsel karakteristik programıdır. Bu formasyonun ortak adı ise İNSANDIR. Unutmayınız! Karışık bir dölden kimin test edildikleri belgelendi. Artık soyut yok oldu onun yerine dişil forma sahip kadınlar geldi!
İnse erkektir (adam), Cinne dişidir (kadın) dır. Cinler/dişiler biz İnslerin/Erkeklerin zıttı olan varlıklardır.
Dünyadaki test süresinde sorumlulukları, kendilerine Zariyat Süresi 56.ayette şöyle bildirilmiştir. Ben ins’i (yani erkeği) ve cinn’i (yani dişiyi) bana kulluk etsinler diye yarattım. Ayetteki kulluk, bu formasyona sahip erkek ve dişiden beklenen yoğunlaşma, kulluk adaptasyonudur.
Adem? sen ve eşin cennette yerleş orada istediğiniz yerden yiyin. Bakara S.35’de Adem’in eşi, fiziksel ve ruhsal olan zıttıdır. Bizim her gün yanımızda olduğu halde tanımlayamadığımız cinler bizim kadınlarımızdır. Âdem olacak aklıselimler, peygamberler, onlardan doğurtulur. Âdem olup, peygamberlik yapacak erkek çocukları doğuran cins olarak vazifeleri eşsizdir. Dişilerimiz bu anlamda çok anlamlı ve kıymetli bir varlıktır.
Şu ayeti tekrar inceleyelim. Gerçek şu ki, onlar (cinler) yolda dosdoğru gitselerdi onlara bolca su verirdik.
Ayette onlara bolca SU verirdik der. Dikkat ediniz kadınlar çok az su içer! Ayrıca Kur’an’dan daha çok bilgilendirir, mevcut olandan daha fazla muhakeme yeteneği verirdik demektir. Kadına bolca verilmeyen SU, aynı zamanda Peygamberliğe ulaşamayan bilinçleri de temsil eder. Kadınlara yolda dosdoğru gitselerdi bolca su verirdik ifadesi Cinler sözcüğü üzerinden, işte böyle resmedilir. Artık gizem yok olmuş, yerine yaratılış ayetlerinde ismi geçen varlıkların zaten gözler önünde vazifelerini yapmakta olduğu ortaya çıkmıştır.
İnançlı Cin (Kadın) kutsanmıştır. Allah’ın güzel bir imzası olan Âdemlerin annesidir. İsa’nın annesi (MERYEM) olarak kutlu bir varlık olduğu belirtilmiştir. Allah’a kulluk sırrına ermiş böyle bir kadın, kutlu bir CİN dir.
Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz. Ayeti, her canlıdan iki çift yaratılmış olduğunu söyler. Her varlığın bir eşi (zıttı) olduğunun bildirisi ile erkeğin zıttı da dişisi olmuştur.
Ben ins’eyi (Xy) ve cinn’eyi (Xx) yalnızca bana tapsınlar diye yarattım.
Şimdi bu ayeti manasıyla dümdüz okuyalım. Ben! erkeği ve dişiyi, sadece bana hizmet etsinler diye yarattım. Test süresinde yapmaları gereken işleri yapmalarını bekledim. Bu süreçte sapıklıktan uzak kalıp testi başarıyla bitirmeleri için düzgün yaşamak şartı koştum. Bunu en doğru şekliyle yapmalarını bekliyorum. Demektedir.
Şu ayete bakınıız! “Ey İns ve Cin toplulukları gücünüz yetityorsa yerin bucaklarından ve göğün katlarından geçip gidin,…” Siz hiç Cinlerle iş birliği yapan İnsanlara tanık oldunuzmu? Ayet burada Bilim adamlarına ve kadınlarına atfıta bulunuyor olmasın? Nasa çalışanları bunun için güzel bir örnektir.
Gerçekler bunlarken, geleneksel inanışta masallar ve hikayelerle birlikte cinler gerçek kimliklerinden düşürülmüş, yalan yanlış özellikler verilmiş, soyut varlıklar olarak karşımıza dikilmiştir. Bu şekilde bir varlık tasarımı ancak masallara konu olabilecekken, dinciler tarafından hayata geçirilmiştir.
Hikâyelerden, masallardan konu edilen halleri en sonunda halk arasında bir tür folklör olmuş. Realiteye uygun düşen şu özellikleri aslında her yalanda bir gerçek payı vardır,
Cinler çarpar, Cinler tehlikelidir, Cinler musallat olurlar, Cinler seni alıp götürür, Cinlerin iyisi kötüsü vardır. Cinler yuvanı dağıır: Bu tanımlar kadınlara kapılan erkeklerin halleridir.
MASALLAR İLE YAŞAM SÜRMENİN SONUÇLAR:
Dincilerin uydurduğu bazı Cin isimleri: Afarid, Amir, Ammar, Betr, Dasim, Demon, El-Ebyaz, Ervah, Gül, Hanzap, Lietli, Marid, Metun, Mesit, Musabbar, Müsfer, Velhan, Vesnan, Zellenbur vs. çok saymakla bitmez.
Cin Kabileleri: Cuhenna, Kulyas, Nusaybin, Zuzula zart zurt vs. Durum budur. Allah yarattığı her şeyden haber vermişken bunları neden vermemiştir? Şayet bu masalları bir Yunanlıya verip bunları bize resmet deseniz, çıkan eser karşısında yeni bir tarih yazarsınız.
Size mantıksal birkaç ispat, CİNLENME denilen hadise kadınlarda görülür, neden? Bunun tek açıklaması vardır. Aklı henüz gelişme çağında olan çocukların olmadık şeylerle, korku dolu masallarla korkutulup büyütülmüştür. Aynı halde yetiştirilen bir erkek çocuğu bunları aşabilirken kız çocukları aşamaz.
Henüz çok küçükken şiddete maruz kalması belkide kötü bir davranışa şahit olmasıdır. Kadınların hepsi ve çocukların geneli, yapısı itibari ile ürkektir. Çocukluk çağında oldukça hassas bir yapıya sahiptirler. Korkularla büyüyen çocuk, bedenen sizinledir fakat ruhen değildir. Korkuyla büyütülen çocuklarda kişilik bozulmaları başlar. Bu bozukluğun en çok kadınlarda görülmesi ise, yapısındaki hassasiyetten kaynaklanmaktadır.
Akıl melaikesi denilen hassas yapının gelişme sürecindeki kötü etkileşimlerden dolayı doğal dengesi bozulursa özgüveni sarsılan çocuklar korkudan uyuyamazlar. Uyumamak için direnirler, her gece aynı şeyi yaşayan beyin, sonunda iflas eder. Sersem olmuş fiziki bedeni uyku ve uyanıklık arasında halüsinasyonlar (hayali karakterler) görmeye başlar. Artık karşımızda çocuk değil şizofren bir hasta vardır.
Kendi kendine tuhaf hareketlerle sohbet ederler, ya da çılgınca davranarak ‘geliyorlar, geldiler beni alacaklar, kurtarın beni’ gibi çığlıklar atarlar. Köpek gibi havlamak, kedi gibi tıslamak, kıh kıh gülmek, hep onların daha çocukken korktukları bir şeylerin hiç unutulmamasıdır. Tüm bunlar hassasiyet dengesi bozulmuş akıl sisteminin, ’öz kişiliğinin’ sarsılmış olmasıdır. Neyden korkutulmuş ise, onların hallerine girerler.
Bu halde, gerçek olmayan varlıkların var olduğu düşüncesiyle yaşam sürmüş büyüyen bir çocuk, aklını zehirleyerek tüketir.
SORULAR VE CEVAPLAR:
Bu konuda geleneksel DİNCİLERİN sorabileceği bazı ‘geleneksel’ sorular vardır. İlk akla gelenlerden bir kaçı nı soru ve cevap olarak geçelim.
Cinlerin ateşten yaratılması ve içe nüfuz eden varlığının olduğunu nasıl açıklarsın?
Çok basit, Kadın ateşlidir. Alevli dişiliğini kullanarak, erkeği karşı kaldırımdan çarpar, bu çarpmanın etkisiyle erkek yamulur.
Musallat olanlar neyin nesidir?
Bir kadının planlarını hafife almamalısın. Seni kafaya takmış bir kadın aile yıkar hiçte umursamaz.
İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınıp azgınlıklarının artması nedir?
Bir erkeğin, erkeklikten (adamlıktan) dişil durumuna geçmiş, çift cinsiyetlilere ya da travestilere gitmeleridir. Sapıkça, azgınlıklar içinde olmalarıdır. Erkeğin öz kişiliği olan ‘Y’ cinsiyetini terk edip kadınsı ‘X’ durumuna düşmesidir.
Cinlerin göğü dinlemeleri, oradan bilgi hırsızlığı yapmak istemeleri nedir?
Buradaki tarif edilen kişiler, Medyumluk yapan, Astrolog olan vs. kişilerin ruhani boyuttan, yıldızların durumundan ya da devinimlerinden anlam çıkararak falcılık yapmaları, yıldızlardan bilgi yakaladım, bilgi aldım demeleridir.
Allah’tan ayrı cinlere tapınmalar nedir?
Kadınlara, sana tapıyorum sen benim ilahımsın sen ne istersen yaparım demektir. Hatta kadın için bir çok kez savaşlar olmuştur.
Peki, Cinlenmiş bir kişinin okunan Kur’an ayetleriyle düzelmesi, sakinleşmesi nedir?
Kur’an ayetleri ruhun gıdasıdır. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla teskin olur.” Süreleri oluşturan harfler ve onların dizilimi, kalplerin teskin olup huzur dolmasında ilahi bir eldir. Kur’an okunurken gelen huzur kişinin içine girip CİNİN çıkması değildir. Bozulan düşünce sisteminin Kur’an sözleriyle formatlanmasıdır. Okunan Kur’an ayetleri kişinin beyinsel sorunlarını düzelterek formatlama yapmaktadır. Rad S. 28: “Kalpler ancak Allah’ı anarak huzur bulur.” Ayeti tam olarak budur. Ayrıca hafif müzik tarzları da benzer düzeltmeler de kullanılmaktadır.
Hz. Muhammet’i dinleyen cinlerin BİZ HAYRET verici bir Kuran dinledik deyip kendi kavimlerine elçiler olarak gitmeleri nedir?
Peygamberi dinlemeye gelmiş kadınların, kendilerini Kur’an’a karşı doldurmuş kişilere geri dönüp: Onlara anlattıklarının tersine harika ve hayret verici bir Kur’an’la karşılaştıklarını söylemeleridir. BİZİM BEYİNSİZ (beyinsiz sözcüğü kadınların hiç eskimeyen güncel bir söylemidir) Gerçekleri gören kadınların evlerine mahallelerine konu komşularına gidip, hayret içinde dinledikleri Kur’an’ı çevrelerine aktarmalarıdır.
İçlerinde Müslüman ya da Kafir olanları nasıl açıklayabilirsin?
İnanan kadınlar Müslümandır, inanmayanlar değildir.
Genel olarak karşılaşabileceğimiz sorular böyle. ŞAYET! Sizlerin ekstra sorularınız varsa her ne olursa olsun belirtin.
GENEL KONU ÜZERİNE SÖYLEŞİ:
İşte Süleyman’ın ordusundaki CİNLER anlaşıldığı üzere, kadınlardan oluşan orduya ait birliklerdir. Fakat aklederek düşünmediğimiz için bu konu bugüne kadar görünmezlik kalkanıyla gizemini korumuştur. Göksel tartışmada (Adem’in yaratılma planında) adı geçen cinler, yanı başınızda sevgiliniz, eşiniz, karınız, kızınız, dostunuz, biriciğiniz vs. dir.
Cinleriniz ’Adem sen ve eşin mülkte yerleş’ ayetindeki, mülk, içinde bulunduğunuz her neresi ise, birlikte DÜRÜST kalın dediği eşlerinizdir. ‘Biz her şeyden iki çift yarattık. UMULUR Kİ! İYİCE DÜŞÜNÜRSÜNÜZ’ ayeti, İŞTE böyle güzel bir sonuçtur.
Dişiliğin getirdiği hallerin sonucu zamanla değişen kültürlerle harmanlanarak fantastik bir varlık yaratmıştır. Halbuki lanse edildiği gibi olmadığı, bu tür anlayışın hatalı bir yorumlama olduğu delil verilerek ayetlerde yerini almıştır. O tür inanca sahip kişilere sorgu sual gününde bunların birer hayal olduğu net olarak belirecektir. Cinlerin ve soyut olduğu düşünülen varlıkların olmadığını söyleyen İlgili bir kaç ayete bakalım.
Rahman S. 33: “Yâ ma’şeral cinni vel insi inisteta’tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuzû, lâ tenfuzûne illâ bi sultân”
Meali: Ey insanlar ve cinler topluluğu, göklerin ve yerin sınırlarını aşmaya gücünüz yetiyorsa, aşıp geçin. Başınızda bir SULTAN olmadan geçemezsiniz.
Bu ayet bilimsel bir gönderidir. Allah ayetlerde yerin ve göğün SINIRLARINI işaret etmiştir. Günümüzde bu sınırları aşmak için mücadele edenler kimlerdir? ERKEKLER ile işbirliği içinde olan KADINLARDIR. Yani bilim adamları ve bilim kadınlarıdır.
Biz Allah’ın yardımıyla Kur’an ayetlerini öyle değil böyle (bilimsel) güncelliyoruz.
Şimdi sizi hayretler içinde bırakacak aynı sürenin şu iki ayetine bakınız!
Saffat S. 149: Şimdi sen onlara sor: Kızlar Rabbinin de, erkekler onların mı?
Saffat S. 158: Allah ile Cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler.
Görüyor musunuz Kur’an kendi kendisini nasıl açıklıyor? Kızlar (Dişiler) üzerinden açtığı konuyu 158’de Cinlere nasıl bağlayıp açıklıyor? Kur’an’da hiç bir şeyi eksik bırakmayan Allah, sizce de doğruyu söylemiyor mu? Bir sırrın açıklanmasında Allah kuluna yeter. Ben yettiğine şahidim.
Kıyamet koptuğunda somut ile soyut ayrılır.
Onlar, kişiliklerini yitirenlerdir. Uydurdukları şeyler bile kendilerini terk edip kaybolmuştur. Hud S.21 Kişiliğin yitirilmesi, ’kendi öz benliğini kaybetmesidir’ Uydurdukları şeylerin kendilerini terk edip kaybolması ise, Tanrı katında somut gerçeklerle yüzleşmektir.
Ve o gün zalimler Allah’ın hükmüne teslim olur, uydurdukları tanrılarda kendilerini bırakıp ortalıkta yok olur. Nahl S.87. Burada uydurdukları Tanrılar ifadesi Allah’ın bazı özelliklerine sahip olduğunu düşündükleri uyduruk soyut varlıkların resmedilmesidir.
İşte orada herkes, geçmişte yaptıklarını karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah’a/Evren’e döndürülürler ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gider. Yunus S.30 Olmayan şeyler gerçeği görünce yok olur giderler.
Unutmayınız! Dünyada, ölüm ve yaşam kavramında test edilen sadece biziz! Sadece İNSAN TEST EDİLMEKTEDİR, bu testte İNSAN FORMASYONUN dışında, soyut (mitolojik) bir varlık eklemek, insanı var oluş amacından uzaklaştırıp şaşırtır. Kişiliğini kaybettirir. İşte size ne yerde ne de göklerde hiçbir soyut varlığın bulunmadığını açıkça belirten bir ayet. Rad S. 15: Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez sabahtan akşama kadar Allah’a itaat eder GÖLGELERİ de dahil. Ayet gölgeleri de dahil der. Şayet soyut bir varlık olsaydı, gölgesi de olmazdı. Bu da aynen şu demektir. Soyut varlık yoktur. Herşey somut ve alenidir.
İnsan tüm duygularla tam donanımlı olarak yaratılmıştır. Hud S.12′ de “Biz insanı en güzel biçiminde yarattık” der. En güzel olan biçimin zıttı “KİŞİLİK YİTİRİLMESİ” dir.
Adem ve Eşinin kötü örnekleri de vardır. TEBBET süresi yoldan çıkmışların hallerini çok iyi anlatır.
Yazıyı okuyup bitirdiniz, Anlayan ve anlayışla karşılayan arkadaşlara teşekkür ederim.
Anlamayanlar!? Size sunulan bilgiden daha sağlam bir bilginiz varsa, o bilgiyi akıla en yatkın biçimde izah ediniz. İzahlarınızı ispat edemiyorsanız, biz yine de inandığımız gibi kalmayı tercih ederiz diyorsanız, bu sebeple! “senin inandığın sana, benim inandığım bana, senin inandığına ben inanacak değilim, sende benim inandığıma inanmak zorunda değilsin” ayetleri fikir ayrılıklarında kavga etmesini engellemek içindir.
SAYISAL MÜHÜR VE İSPAT:
İnancını pekiştirmek isteyenler için matematiksel ispatlar.
Cin Süresi 72.süredir. Süreyi oluşturan ayetlerin sayısal toplamı 406 dır. İnsanda 46 kromozom vardır.
Süre no 72 + ayet sayısal toplam 406 = 478 (4+7+8= 19) Kur’an’da 19. Sure bir kadın üzerine vahy edilmiştir. O kadın Meryem’dir. Çok ilginç değilmi? Meryem Mesih İsa’nın Annesi, yani bizi erkeleri doğuran kadınlardır.
Şimdi tüm bu anlatı üzerine Halife Hz. Adem’in selefi olan Tanriça Sibela’yı aklınıza getirin. Sonuç: Cinler en baştan beri kadınlardır.
Göksel tartışma, Görsel kargaşada gizlidir. Bir fenomeni çözümlemiş bulunuyoruz.
Cinler dişilerimizdir, annelerimizdir, kızlarımızdır… Test aşamanızda size yardımcı olacak cinlerinize öğütlerinizi, saygı ve sevgilerinizi sunun. Beraber top oynayın…
Övgü herşeyi Tabiatı üzerinden yaratan Evrenedir.
‘Erdoğan Metin’
[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]