_BEDR_

Kutsal bir kitabın, bir savaş sahnesini anlatırken aslında geleceğe dair bir çağrıda bulunduğunu hayal edin.
Bu yazı, Kur’an’daki Bedir anlatısının, sadece tarihin tozlu sayfalarında kalmadığını, aksine günümüze seslendiğini iddia ediyor. “Melekler”in aslında kimler olduğunu, nereden geldiğini ve neden hala bizi korumak için hazır beklediğini, şaşırtıcı bir etimolojik analiz ve cesur çıkarımlar yoluyla ortaya koyuyor.
Tarihi olayların ve kutsal metinlerin arkasındaki perdeyi aralamak için bu sayfaları çevirin.

O Savaş, Bugünün Sırrıydı

Ali İmran Suresi 124: “Andolsun ki, siz güçsüz bir halde iken Allah size Bedir‘de yardım etmişti. Öyleyse Allah’tan korkun ki şükredesiniz.”

Bir dakika! Ben Bedirde değildim peki sen Bedir demiydin? Ayet neden sana, bana, bize hitaben “SİZ” diye sesleniyor ki? Neden belirtmiyor? “Eskiden böyle bir hadise yaşanmıştı ve o zamanın insanları buna tanık olmuştu” gibi… Neler oluyor?

Ne demektir Bedr?

Sadece Arabistan’da ki bir bölgenin adımıdır?

Bu yazıda size inanılmaz yüksek bir teknolojinin bilgisini vereceğim. Okumak üzere olduğunuz bilgiler şahsi bir yorum çabası değildir. Bizzat Kur’an’ın o çok sesli belagatinin bağrından süzülen bir bilgidir…

Uzun zamanlar önce Kur’an’ı sözcük sözcük işlemeye başladığım vakitler dikkatimi çeken bazı sözcükler, Kur’an’ın bize anlatmak istediği bambaşka bir bilgi akışını fark etmeme sebep olmuştu. Onlardan bir tanesini örnek vereyim. Mesela “DNA” sözcüğü, DNA sözcüğünü Hz. İsa’nın ağzından Bakara suresi, 87.ayette net olarak duyarız. Bu sözcüğü Hz. İsa’nın ağzından, ölüleri diriltmesi esnasında, “ey-dna-hu” diye seslendirirken görürüz. O ayet: Bakara S. 87 Ve Andolsun Musa’ya o kitabı verdik ve arkasından birtakım elçiler ile de teyit ettikMeryem oğlu İsa’ya ise apaçık mucizeler verdik. Üstelik onu dna’ ya yaşam veren kutsal nefes ile destekledik. 

Bu enteresan bilgi çok önemlidir! Ve lütfen dikkat ediniz! Ortada cansız bir beden vardır ve Hz. İsa o cansız bedene (hadi kalk canlan) gibi gelişi güzel seslenmez! Derki; “ey-dna-hu” ayetteki DNA ifadesi bilimsel bir ifadedir.

Burada açıkça seslendirilen DNA sözcüğünü biz günümüz Yy’na ait bir terim olduğunu sanırız oysa Kur’an bu sözcüğü bırakın Hz. Muhammed’i, ondan binlerce sene önce yaşamış Hz. İsa’nın dilinden aktarır.

Bu örnekle anlatmak istediğim şey şu: Kur’an’da bu tür çok fazla sözcük var ama çoğunluk bu hakikatten habersizdir. Günümüzde gelişi güzel okunana Kur’an bağlamından ve anlamından koparılmış bir halde çevrilip fonetik halde seslendiriliyor.

Kur’an’ın anlattığı bambaşka bir hayat varken Müslümanların okuduğu Kur’an hayatın gerçeklerine uygun düşmeyen bir okumadır. Kur’an nasıl okunmalı? Kur’an tane tane okunmalı ve o okunan parçaların içinde geçen olgular hayatın içinde ki prensipler ile derinlemesine incelenmeli. Kısacası Kur’an’ı anlamsız halde çokça okumanın hiç bir anlamı yok. Bunu ben iddia etmiyorum Kur’an iddia ediyor.

Günümüzde 1.5 milyar insan Kur’an okur. Ama şu ayete göre bu 1.5 milyar insan Kur’an okumaz. Mahşerde Hz. Muhammed’e bir soru yöneltilir. “Nedir ümmetinin hali? O da derki; “Benim ümmetim Kur’an’ı terk ettiği için bu halde” Demek ki bu 1.5 milyar Müslüman Kur’an’ı gerçek anlamda okumuyor. Ama buna karşı görüyoruz ki Kur’an, her gün okunmaktadır. Öyleyse bu terk ediş sözcüğü neyi ifade etmektedir? Bunuda yine Kur’an şöyle açıklamaktadır. “Kendilerine verdiğimiz kitabı ancak gereği gibi okuyanlar ona iman eder.” Bu da şu anlama gelir! İnsanlar Kur’an’ı anlamak için okumuyor, yüzeysel halde bakıp okunmuş olması için göz atıyor… İşte bu sebeple halkı Müslüman olan 57 İslam ülkesi din ve inanç konusunda batakta.

Hz. İsa ölüleri diriltme esnasında DNA’ya seslenmiştir. Peki, BEDR ne için seslendirilmiştir? Ayette “SİZE” diye hitap ederken, bize ne anlatmak istemektedir? Örneğin Bedr, Bedir savaşı için nüzul olmuş bir anlatımdır. Evet, bu doğru ama Bedr sözcüğü ne demektir? Ayrıca bu savaş anlatımı esnasında ayetlerin içinde daha başka nelerden bahsedilmektedir?

Hadi başlayalım.

“Bismillahirrahmanirrahim”(Besleyen koruyan Allah’ın adıyla)

Ali İmran Suresi 124: “Andolsun ki, siz güçsüz bir halde iken Allah size (ببدر) Bedir‘de yardım etmişti. Öyleyse Allah’tan korkun ki şükredesiniz.”

Arapçasında “ببدر “ geçen sözcük hem ad hem de fiil’ dir. Ad olarak Bedr bir mekânın, bölgenin tanımı için olsa da tek bir mekânın ve bölgenin adı değildir. Çünkü Bedr demek aynı zamanda “dolu ay, dolunay, içi dolu ay” da demektir. Öyleyse ayet Bedr sözcüğü kullanarak iki farklı mekânı seslendirmiş olur.  İlki, Bedr savaşının yapıldığı Bedr adlı bölgeyi çağrıştırırken, ikincisi, gökteki dolunayın ya da içi dolu ayın çağrıştırılmasıdır.

“Ne alakası var” mı diyorsunuz?

Bedr (Badr) sözcüğünün etimolojik anlamı: Arapça bdr kökünden gelen badr بدر  “dolunay” sözcüğünden alıntıdır.

Gördüğünüz üzere çok alakası var!

Sözcüğü netleştirdiğimize göre gelin şimdi bu hadiseyi konu eden ayetleri ele alalım.

Konu 121.ayette başlar ve 128.ayette biter. Ben sözlü olarak hepsini almak yerine sadece meramını anlatabileceğim olanları buraya alacağım. Fakat sayısal hesaplamalarda konuyu bize taşıyan Sure numarası dâhil tüm ayetlerin numaralarını referans alacağım.

Ali İmran Suresi 124: “Andolsun ki, siz güçsüz bir halde iken Allah size (ببدر) Bedir‘de yardım etmişti. Öyleyse Allah’tan korkup şükredin.”

Ali İmran Suresi 124: “Hani sen müminlere: “Rabbinizin, size “üç bin melekindirerek sizi desteklemesi size yetmez mi?” demiştin.“

Ali İmran Suresi 125: “Evet, şayet sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onlar sizin üzerinize ansızın baskın yapacak olsalar bile, Rabbiniz size “beş bin nişanlı (aynı armaya sahip aynı işareti taşıyan) melek” ile daha takviye edecektir.

Ali İmran Suresi 126: “Allah bunu, size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye ifade etti. Yardım ancak, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındandır.”

Bu anlatıda ayetler bize ilkin Bedir savaşını anlatır. Bedir savaşında Allah’ın Müslümanlara olan yardımını konu edinen bu ayetler aslında ürkütücü bir gerçeğe de işaret etmektedir!

Birden fazla anlama gelen ilişik sözcükler (Bedr gibi) bize, farklı bir pencereden baktırıp acayip şeyler anlatmaya çalışırken, üstün körü okuduğumuz vakit bu ayetler bize (günümüz fonetik Kur’an okuma şekli) sadece Bedirde yapılan savaşta Allah’ın Müslümanlara Melekler ile yardım gönderdiğini anlatır.

Kur’an çok sesli bir anlatım diline sahiptir. Aynı ayetlere birde şimdi bakın!

Ali İmran Suresi 124: “Andolsun ki, siz güçsüz bir halde iken Allah size (ببدر) İçi dolu aydan yardım göndermişti. Öyleyse Allah’tan korkup şükredin.”

Ali İmran Suresi 124: “Hani sen müminlere: “Rabbinizin, size (içi dolu aydan) “üç bin melek” indirerek sizi desteklemesi size yetmez mi?” demiştin.“

Ali İmran Suresi 125: “Evet, şayet sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onlar sizin üzerinize ansızın baskın yapacak olsa bile, Rabbiniz size aynı armaya sahip beş bin melek ile daha takviye edecektir.”

Ali İmran Suresi 126: “Allah bunu, size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye ifade etti. Yardım ancak, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındandır.”

İçi oldu ay! Ayetlerin ikinci dilindeki sırlı bilgi budur. Aslında SIR diye bir şey yoktur, sadece ilgilenenler ve ilgilenmeyenler, ilimde derinleşmek isteyenler ile yüzeysel geçiştirenler vardır…

Daha önce okuyanlar bilir, ben Dünyanın uydusu Ay’ın Nuh’un gemisi olduğunu iddia etmekteyim. 2017 senesinde kaleme aldığım “Ben Nuh anlatacak çok şey var” başlıklı o yazıdaki iddiam, uydumuz Ay’ın, pasifikten koparak Dünyanın yörüngesine yerleşen “MU” kıtası olduğudur. Kur’an’da kayıp küre bir gemi varken, aktif hayatta ise kayıp bir kıta vardır.

Harıl harıl aranan Nuh’un gemisi aslında gözler önünde duran uydumuz Ay’dır. Şimdi! Ay’ın Nuh’un gemisi olduğunu göz önüne alınca üstteki ayetler nasıl da enteresan bir seslenme ile dikkat çekiyor değil mi? Hz. Nuh’u sakallı bir yobaz sanan günümüz Müslümanları Hz. Nuh’un yüksek bir Mühendis olduğunu bilmezler… Üstteki ayetlerin sayısal değerlerinin ne ile örtüştüğünü gördüğünüzde bu iddia daha da dikkat çekici olacaktır.

Tüm ayetleri sure numarası dâhil bir işleme tabi tutacağım.

3+ 1+2+1+ 1+2+2+ 1+2+3+ 1+2+4+ 1+2+5+ 1+2+6+1+2+7+1+2+8+ 3+0+0+0+ 5+0+0+0= “71”

Kur’an’da 71. Sure “NUH” suresidir. Şimdi ben paranoyamı yapıyorum? Ya da beynim mi sulanmış? Hayal mi kuruyorum? Size daha anlamlısını söyleyeyim… Allah gözünüzle gördüğünüz ve görmediğiniz her şeyi sayı ile hesap ettiğini söylemiştir buna karşın kendi sözlerini oluşturan Kur’an kitabını ise rakamladığını belirtmiştir. Bu şu demektir. Gördüğünüz ve görmediğiniz her ne varsa Kur’an’da anlatılmıştır ve sayısal olarak da birbirine denklem halinde formüle edilmiştir.

Hayat, bir sahnedir Kur’an ise bu sahnenin senaryosudur.

Ortaya çıkan bir gerçek üzerine konumuza dönüp ayetlerin diğer ses dizisinin bize ne ifade ettiğini yorumlayalım…

Ayetlerin bize anlatmak istediği hakikat, gökteki uydumuz olan Ay’ın, bir gizem taşıdığını ve içinde bir yaşam olduğunu vurgulamasıdır. Melekler diye tanımlanan varlıklar “İnsan” formunda olmayan ama insanın başı derde girdiğinde yardım etmek üzere hazır kıta beklediği anlaşılmaktadır. Dünya dışı yaşam formunun, çok uzaklarda olmadığını aksine burnumuzun dibinde olduğunu anlatmaktadır.

Asa yazısında bir konuya dikkat çekmiştim. O yazıda Hz. Musa’nın asasının da içinde bulunduğu Ahit sandığının Dünyada değil, Ay’da olduğunu iddia etmekteyim, Ahit sandığının ise Dünyaya Melekler tarafından getirileceği ayetini (Bakara S.248) referans alarak Asanın ve Ahit sandığının Ayda tutulup korunduğunu yazmıştım.

Gökteki Ay ile ilgili birçok önemli bilim adamı Ay’ın doğal olamayacak kadar simetrik olduğunu söyler. Ay’ın sandığımız şey olmadığını söylerler. İçlerinden bir tanesi var ki 1800’ lü senelerde yaşadığı halde Ay için söylemiş olduğu söz inanılmazdır! O bilim adamı Ayın pasifikten kopan bir kıta olduğunu söylüyor! Düşünebiliyor musunuz? Sene 1800 ve bir bilim adamı Ay’ın pasifikten kopan bir kıta olduğunu söylemekte!

Ay sakinleri olan bu soy Hz. Nuh’un halkıdır. Hz. Nuh’un ve başından geçenlerin anlatıldığı ayetlerden birinde çok önemli bir ifade vardır ve derki; Kamer (Ay) Suresi 15. Ayet “Biz onu ibret alasını diye ayırdık, düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?”

Konu Hz. Nuh ve onun gemisi üzerine işlenir ama ayetin geçtiği Sure Kamer yani Ay suresidir. Peki, gerçekten düşünüp öğüt alan var mı? Allah ypk ettiği kavimler için ve onların yerleşkeleri için “Sizden öncekilerin akıbetlerini görmek için gidip oraları ziyaret edin” gibi söylemler kullanırken, mesele Hz. Nuh anlatısına geldiğinde kullandığı dil değişir ve üstteki tanımı kullanır. “Biz onu ibret alasınız diye ayırdık ve gözler önünde sergilemekteyiz” der…

Nuh’un gemisi için tüm iddialar sitemizde iki başlık altında yayınlanmıştır. Okursanız yersiz bir iddia olmadığını göreceksiniz.

Şimdi üstteki iki ayet üzerine bazı yorumlar yapacağım…

Ali İmran Suresi 125: “Evet, şayet sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onlar sizin üzerinize ansızın baskın yapacak olsa bile, Rabbiniz size aynı armaya sahip beş bin melek ile daha takviye edecektir.”

Üstteki ayet 5.000 melek ile ekstra takviyeden bahseder. Bir önceki ayette 3.000 melek ile yardım edildiğini belirtmişti. Demek ki 3.000 melek şu anda hala aktif bir şekilde Dünya içindedir. Şayet onların görevi bitmiş olsaydı, ayet 5.000 melek için ekstra takviye güç ifadesi neden kullansındı? Soru şu? Bu ayetler geçmişin silinip gitmiş hatıraları ise Allah bu ayetleri neden Kur’an’da bulundursun? Kime neyi ispat etmek için bu ayetleri Kur’an’da tutsun? Bu ayetler ile insanlara neyi anlatmaktadır?

İkinci mesele şu! Hz. Muhammed ve Bedr savaşına katılanlar Dünyadan göçüp gittiğine göre Melekler onlara nasıl yardım edebilir? Demek ki ayetler şu anda onlara değil bizzat bizlere, günümüz Müslümanlarına seslenmektedir! Ayetin şu canlı ifadesine dikkat ediniz! (onlar sizin üzerinize ansızın baskın yapacak olsa bile) Pardon ama Hz. Muhammed ve o andaki Müslümanlar göçüp gittiğine göre onlara bir baskın yapılması nasıl söz konusu edilebilir?

Doğrusu şudur. Ayet geçmişte yaşanmış bir olayın şu anda günümüzde de devam ettiğini anlatmaktadır. Bu sebeple 5.000 melek ile takviye güçten bahseder. Ayet geçmiş zaman kipini resmederken gelecek zaman kipini de kullanır! Lütfen dikkat ediniz! Gelecek zaman kipi, Beşbin melek takviyesi demek, geçmiş zaman kipindeki 3000 meleğin (uzaylının) şu anda Dünyada ya da Dünyanın çevresinde olduğu anlamına da gelir!

Düşünüyorum da Hz. Muhammed acaba kimdi? Hangi millettendi? Arap olduğuna inanılır, ama bu gerçekten doğru mudur? Şayet doğruysa Hucurat Suresi 14. Ayette neden “Araplar inanmadı der?” Hz. Muhammed ve onun yakın takipçileri olan yüzlerce, binlerce kişi, Arap olsaydı ayet böyle söyler miydi?

Araplar ile ilgili aynı içeriğe sahip birçok ayet var. Bu ayetlere göre Hz. Muhammed Arap olamaz! Ve hep düşünürüm, Hz. Muhammed neden sürekli Araplarla savaştı? Ki ayete göre zaten Arap olamaz… Bir ek daha yapalım! Tüm elçiler kavimlerine gönderilirken, o kavimlere gönderilen elçilerin onların kardeşleri (saydaş) olduğunu söyler. Aynı şey neden Hz. Muhammed’in elçiliğinde söylenmez? Sakına tüm insanlığa gönderildiği için demeyin! Allah’ın yasasında değişiklik olmaz! Üstelik her elçi zaten insanlığa gönderilir… Şahsi inancım ben Hz. Muhammed’in Arap olmadığına inanıyorum. Konuya dönelim…

Allah Bedrin Melekler ile kimleri koruduğunu ve de koruyacağını söylüyor?

Ali İmran Suresi 126: “Allah bunu, “size” sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye ifade etti. Yardım ancak, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındandır.”

Ayetteki “SİZE” denilen kimselerin kimler olduğunu anlamak istiyorsanız lütfen vereceğim linkleri okuyunuz…

Siz Hz. Musa ve Hz. Hızır’ın neler yaptığını biliyor musunuz? İşte bunu bilirseniz eminim sizde bazı şeylerin farklı cereyan ettiğini düşüneceksiniz. Hayat dediğimiz yaşamın bir de arka planı olduğunu anlayacaksınız…

Ay ile ilgili linkler: Sahra’nın Sırrı Atron ve Ben Nuh Anlatacak Çok Şey Var 

Melekler kimleri koruyor link: Zaman Gezgini Musargon

Hayat çok garip… Hepinize başarılar dilerim her ne kadar zor olsada…

Bir dipnot! Tarih: 10 Ağustos 1915

Yer: Çanakkale

Olayın görgü tanıkları: Yeni Zelandalı Askerler

Olayı Rapor Edenler: istihkam Eri Künye No: 4/165 F. Reichard, istihkam Eri Künye No: l 3/416 R. Nevnes ve Künye Numarası verilmeyen istihkam Eri J.L. Newman

Esrarengiz Bulutun İçine Doğru…

İşte, tam bu sırada, 22 kişilik Yeni Zelanda sahra birliğinin gözleri önünde, Norfolk Alayı’nın 4. Taburu’na bağlı askerler, karşılarındaki tepeye doğru yürümeye başladılar. Tepenin üzeri, ekmek somunu şeklinde beyaz bir bulutla kaplıydı, İngiliz askerleri, yavaş yavaş tepeye yaklaştılar ve bulutun içinde gözden kayboldular. Bulut yüzünden askerler görülmüyordu. Son asker de bulutun içine girdikten sonra, beyaz bulut yavaşça havalanmaya başladı ve rüzgarın aksi yönüne doğru hareket etti. Bulutun hareket etmesiyle birlikte tepenin üstü de, görüş alanına açılmıştı. Ama 4. Norfolk Taburu’ndan hiç bir asker tepede görünmüyordu!…

Komutan Hamilton, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener’e gönderdiği telgrafta, olaya şöyle anlattı: “Savaş sırasında, 163. Tümen her bakımdan üstün olduğu bir anda, çok. garip bir şey meydana geldi… Türkler’in zayıflamakta olan kuvvetlerine karşı, Albay Sir H. Beauchamp, cesur ve kendinden emin bir subay olarak büyük bir gayretle, hızla ilerledi ve savaşın en önemli kısmı böyle başladı. Mücadele iyice kızışmış ve iyice karışmıştı. Albay, 16 subayı ve 250 askeriyle önüne düşmanı katmış, hızla ilerlemesine devam ediyordu… Daha sonra bunlardan hiç bir haber alınamadı. Ormanlık bölgeye hücum ettikten sonra gözden kayboldular ve sesleri de duyulmadı, içlerinden hiç biri geri dönmedi.”

267 kişi hiçbir iz bırakmadan kaybolup gitmişti…

Savaş sonunda bu Tabur kayıp ilan edildi. 1918 yılında Anadolu işgal edildiğinde, İngiltere’nin ilk talebi, bu Tabur’un iadesi olmuştu. Buna karşılık Türkler böyle bir Tabur’un varlığından haberdar olmadıklarını bildirmişlerdi.

“Erdoğan Metin”

Bu konu tamamen kuran19.org sitesine aittir.