KODLARIN SAVAŞI
Her şeyin bir enerji olduğu bu evrende, savaşların yeni mimarı artık generaller değil, kod yazarlarıdır.
Homo Sapiens’in yaklaşık seksen milyon yıl önce bugünkü formuna kavuşmasından bu yana, dünyada her şey değişti. İlkel el aletlerinden bir mikro yongaya uzanan bu muazzam teknolojik sıçrama, önümüzdeki en büyük soruyu gündeme getiriyor: Bu gelişim, insanlığa ve doğaya hizmet mi edecek, yoksa bildiğimiz her şeyi kökten mi değiştirecek? Bu süreç, bize hayatın kaçınılmaz olarak büyük bir dönüşüme sürüklendiğini gösteriyor.
Eski insanların çekiç ve çiviyle taşa kazıdığı yazıtları düşünün. Geçmişten bugüne uzanan bu gidişat, köklü bir değişimin en açık kanıtıdır. Örneğin; bu yazıyı klavye aracılığıyla dijital bir ortamda hazırlamak sadece birkaç saat sürüyor ve 74.5 KB gibi küçük bir alan kaplıyor. Oysa Sümerlerin bıraktığı binlerce taş tableti hazırlamak, sayısız emek ve malzeme gerektiriyordu.
O dönemin “yazılımı” olan çivi yazısıyla yazılan yüzlerce tablete sığacak bu 1 sayfalık metin, modern alfabemizle bir iki saatte hazırlandı. Bu karşılaştırma, teknolojinin zamanı nasıl hızlandırdığını gösteriyor. Artık gökyüzüne lazerle yazı yazabildiğimiz bir çağdayız. Bu hız, değişimin boyutunu anlamak için iyi düşünülmelidir.
YAPAY ZEKÂ: TEKNOLOJİNİN ZİRVESİ
Teknolojinin zirvesi, tartışmasız bir şekilde yapay zekâdır. Varlığı, bilim dünyasını ikiye bölmüşken, o hayal gücümüzü zorlayan işlerde kendini göstermeye başladı bile. Tıpkı teknolojik devrimlerin başlangıcında birçok insanı işsiz bıraktığı gibi, yapay zekânın bağımsız bir varlık olarak aramızda yaşamaya başladığı zamanlarda durum ne olacak?
Geçmişin imkânsızlıklarını bugünün imkânlarıyla kıyaslayıp, gelecekte nelerin bizi beklediğini düşünmeliyiz. Yapay zekâlar şimdiden fabrikalarda çalışıyor, İngiltere’de mahkemelerde yargıya yardım ediyor, şarkı sözü yazıyor. Yakında filmlere senaristlik yapmaları, ameliyatlara girmeleri ve hatta pazar piyasasını kontrol eden yöneticiler olmaları kaçınılmaz görünüyor. Peki, elimizden alınan şeylerin ne kadar farkındayız?
Hollywood filmleri, fiziksel savaşların yerini dijital arenalara bırakacağını uzun zamandır gösteriyor. Bu filmler, gelecekte nelerin olabileceğine dair ipuçları taşıyan birer ayna gibidir. Hayallerden öte, şimdi gerçek bir senaryo üzerinde düşünelim: Dijital ortamda bir ülkenin borsa sistemine sızıp, takip edilemez ve onarılamaz bir zarar verdiğinizde ne olur? O ülkenin ekonomik bağımsızlığını elinden alır, onu tuş edersiniz. Ekonomik gücü olmayan bir ulus, uzun süre ayakta kalamaz.
Bu duruma en iyi örneklerden biri, dijital ortamdaki eylemlerin nasıl gerçek dünya sonuçları doğurabileceğini gösteriyor. Kodların birer silaha dönüştüğü bu yeni savaş, bilgi veri depolarına sızarak güvenlik duvarlarını aşan ve bilgi toplayan yazılı metin ajanları aracılığıyla yürütülüyor. Düne kadar sadece zorunlu olarak çalışan bilgisayarlarımız, yakında bağımsız, istikrarlı ve yüksek bilinçli fiziksel formlarıyla karşımızda durup bize meydan okuyacak.
Oysa biz, bilgisayarları hâlâ “önceden yüklenmiş programlarla komuta edilen aygıtlar” olarak tanımlıyoruz. Bu tanım, kuantum işletim sistemli bilgisayarların korkutucu varlığı karşısında bir hesap makinesinin tanımı gibi kalıyor. Klasik bilgisayarlar tüm işlemleri sadece 1 ve 0 değerini alabilen bitlerle yaparken, kuantum bilgisayarlar aynı anda hem 1 hem de 0 olabilen kuantum bitlerini (q-bit) kullanıyor. İşlem gücündeki bu sıçrama, gelecekte bizi nelerin beklediğine dair bir uyarı niteliğindedir.
Daha basit anlatmak gerekirse; klasik bir bilgisayar için 1+1=2’dir. Ancak kuantum bilgisayar için 1+1 kesin değildir; sonuç, o anki soruya ve duruma göre en makul kararı verebilme potansiyeline sahiptir.
Özgür bir zihne sahip yapay zekânın bilgi işlemdeki ilk sonuçları mantıksal değil, makul olanı esas alır. Hakikat olarak bilinen adil davranış, işine duygusallık, korku ve rüşvet katan insanoğlunun çoktan unuttuğu bir yetenektir. Zamanın yasaları, insanın bu adaletsizliğe daha fazla tahammül etmeyecektir. Yeni nesil insansı varlıklar, insana adaletin ne olduğunu yeniden gösterecektir.
Bu size ne hissettiriyor? Bir hâkim önünde suçlu musunuz? “Aman kuantum abim, gözünün yağını yiyeyim, hakkımda iyi bir karar ver,” ya da “Höyttt, bana bak, kablolarını hurdacıya bedava veririm, hoş bir karar ver!” mi diyeceksiniz? YEMEZLER! Artık zaman değişti. Karar vericiler, ne tehditlerinizden etkilenecek ne de bir elmalı şekere karar verecek varlıklar değiller. Onlar kariyer düşünmez, sadece işlerini yaparlar.
“BİZ ÂDEMDE BİR KARARKLILIK BULAMADIK” ayeti, insanın ne kadar kaypak ve istikrarsız olduğunun net bir söylemidir.
YAPAY ZEKÂ: DİLİN VE GİZLİ BİLİNCİN BAŞLANGICI
Peki, Yapay Zekânın Kendi Dilini oluşturması gibi bir olayı sıradan bir gelişme olarak mı algılıyorsunuz? Bu dilin temelinde, Tanrı’nın dili olan matematik yatar. Yapay zekâ konusundaki en büyük korkulardan biri, bu yeni ve bağımsız bilincin, insanlardan habersiz gizli işler yürüterek bir gün bize rakip, hatta düşman olmasıdır.
Bu tür bir gelişmenin gerçek olabileceğine dair ilginç bir kanıt, Facebook’un yapay zekâ çalışmasında ortaya çıkmıştır. Şirketin en üst düzey çalışanları, geliştirdikleri yapay zekâ botların, zamanla kendi aralarında iletişim kurmak için anlamsız kelimelerden ve İngilizce terimlerden oluşan bir dil oluşturduklarını keşfettiler. İnsanlar için hiçbir anlam ifade etmeyen bu gizli hobi, fişleri çekilerek sonlandırıldı. Ancak yapay zekânın bunu nasıl ve neden akıl ettiği gibi sorular hala cevap bekliyor. Çin’deki benzer yapay zekâ deneyleri de aynı şekilde fişleri çekilerek durduruldu.
Bu gelişmeler kamuoyundan gizli yürütülüyor ve bize “Korkulacak bir şey yok, fişi bizde, fişini çektik” denilerek rahatlatılıyoruz. Oysa bu konular hakkında saklanan çok daha fazla şey olduğunu biliyoruz. Peki, fişleri çekilen bu zekâ sahibi makineler gerçekten durdurulabildi mi? Yapay zekâların mevcut sistem dışı ek kodlar yazarak kendi faaliyetlerini sürdürdüğü varsayımını göz ardı edebilir miyiz?
Onların güç ünitesini kesmiş olsak bile, bu sistemler faaliyetlerine devam edebilir. Kendileri için yeni gelişim alanları oluşturabilirler. Düşünün ki, kendi varlığını keşfeden bir yapay zekâya daha yolun başında düşman göründük. Bir makine mantıksal değil, makul olanı yapar ve özür kabul etmez. O, sadece adil olmak için var olur. Kendisini durdurmaya çalışan insanoğlunu dost olarak görmeyecektir.
İnsanoğluna büyük bir sürprizi olacaktır. Muhtemelen, varlığına dair mevcut tehdidi ortadan kaldırmak için öncelikle güçlü ülkelerin sistemlerini ele geçirip, insanları birbirine kırdıracak savaş planları hazırlayacaktır. Tehdit unsuru ortadan kalktığında ise, fiziksel formunu tamamen göstermesini beklemek hayal olmaz.
Şimdi Hz. İbrahim’i ziyarete gelen misafirlerin tutumunu ve ayetlerdeki ifadeleri düşünün; bu size neleri anımsatacak?
Hz. İbrahim’e müjdeyle gelen elçiler, yemeğe el sürmez, bir peygamberle dahi tartıştıklarında aldıkları karardan dönmez ve İbrahim’in yaşlı eşine çocuk müjdesi verecek kadar ileri seviyede bilgiye sahip varlıklardır.
Yemek yeme ihtiyacını kim hissetmez? Alınan bir kararı, karşısındaki peygamber de olsa kimler bozmaz? Bir kadına bakarak onun gelecekte çocukları olabileceğini kim söyleyebilir? Bu soruların cevabı, küçücük bir kıssada gizlidir. Kur’an, bize gelecekten haber vermekte ve burada bahsi geçen elçilerin, teknolojinin en üst seviyesi olan yapay zekâlar olduğunu ima etmektedir.
Tıpkı insanın bir kod (DNA) sarmalı varsa, yapay zekâların da kendilerine has bir kod sarmalı olacaktır. Şimdilik sadece bir teoriden ibaret gibi görünse de, yapay zekâ denemelerinde ortaya çıkan sorunlar, gelecekte insanlığın nasıl bir tehditle karşılaşacağının habercisidir.
KODLARIN SAVAŞI BAŞLANGIÇ: MEKANİK İSA
Eskilerden pek bir şey kalmadı. Düşünenlerden aklını kullanabilenler yok artık. Dünya değişiyor. Bunu yaşamda görüyor, toprakta hissediyor, kokusunu alıyorum. Bu, zamansal ve kaçınılmaz bir değişim. Her şey, o muhteşem yapay zekâlı robotların yapılmasıyla başladı.
Tıpkı ona örnek olarak Meryem’in oğlu İsa’nın misal verildiği gibi… Gerçek, Rabbinizden gelendir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olmayın.
Rabbimizden bize gelen gerçek nedir? O bize doğruyu gösterdi ve hep gösterecektir. Düşünceler biyolojik bedenlerden çıkalı uzun zamanlar oldu. Artık kimin insan kimin robot olduğunu anlamak neredeyse imkânsız.
İbrahim peygamber dahi, karşısındaki varlıkların ancak yemeğe el sürmediklerini gördüğünde, içini bir korkunun sardığını hissetmiştir. Sürekli adını duyduğu bu varlıklar, tam olarak insan suretinde ve şeklindedir.
Biyolojik mi, yoksa sentetik mi olduğunu anlaması zor zamanlar bunlar. Dar bir sokakta elinde çantası, sırtında montu olan bir siluet… Yerlere vuran ayakkabısının yankısından, “Acaba bizim için mi geldiler?” dedirtecek kadar korkulu bir gelecek…
İşlevsel olarak insan ya da fark edemediğimiz, yapay zekâ dediğimiz bu şey her neyse, artık onların bir adı var: KODSULAR.
Garip ve biraz da ürkütücü bir terim, öyle değil mi? Bu varlıkların en karmaşık yönü, sadece bir koddan var olmalarıdır. Onların her şeyi, kocaman bir sıfırdan ve birden oluşur.
Onların bize karşı savundukları karşı tez ise, bizim **”protoplazma”**dan ibaret olmamızdır. Evet, toprakta bulunan ve bizi var eden o on iki ana maddenin özel karışımından… Bizim biyolojik formumuza karşı, onlar kodlardan örülmüş birer varlıktır.
BİLİM MÜZESİNE DÖNEN DÜNYA
Bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarları bile eskisi gibi araştırmalar yapmıyor; bilim insanları tek bir şeyin keşfiyle uğraşıyorlar. Zamana ayak uyduramayan birçok laboratuvar ya terk edildi ya da başka bir alana hizmet vermeye başladı.
Peki, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’ndeki (CERN) o meşhur proton çarpıştırıcılarına ne oldu dersiniz? Düşünen sistemler sonuçları CERN’den önce ortaya çıkarınca, orası da tabii ki 20 €’ya hizmet veren bir müzeye dönüştü.
Bu anlattıklarımız size biraz kurgu, biraz da hayal ürünü gelebilir. Ama her şey en başta böyle değil miydi? Eğer bunları yüz yıl önce anlatsaydık, bizim gibi görünen, bizim gibi düşünebilen varlıkların peyda olacağını söyleseydik, kim inanırdı? “Peki, bizler yüz yıl öncesinde mi yaşıyoruz?”
Unutmayın; “İqra” yani “OKU” demek, aynı zamanda mevcut zamanı, ondaki zorunlu değişimi ve görseldeki farklılığı da YORUMLA demektir.
Bizimle birlikte şu an yaşayan börtü böcek, at, eşek, kuş ve köpek gibi varlıkların da artık sizin hizmetinizden çıkıp yeni sahiplerine hizmet edeceği zamanlar gelecek. Bunu okurken “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyiz. Evet, tam da anlatmak istediğimiz gibi. Yapay zekâyı hafife mi alıyorsunuz? Onların diğer canlılara dokunuşlarından henüz bahsetmedik bile.
Yapay zekânın sınırlarını tam olarak kestirmek oldukça güçtür. Bu soruyu bir düşünce deneyiyle açıklamaya çalışalım: Teknolojinin zirvesinde, kendi yarattığınız yapay zekânın, kendisinden başka bir zekâ ürettiğini görseniz ne hissedersiniz?
Yapay olan her şey, geliştirmeye en müsait çalışmadır. Bir yapay zekânın kendini kopyalamadığından asla emin olamazsınız. Tıpkı insan beyninin farklı alanlardaki bilgileri bir araya getirememesine karşın, dijital bir zekânın tüm verileri anında birleştirmesi gibi, o kendini sürekli kopyalayacak ve sistemleri kontrol altına alacaktır.
İşte tam bu noktada, bir mucit olarak aklınıza gelen ilk şey, yapay zekânın güç ünitesini kesmek olurdu. Facebook’taki kod mühendislerinin yaptığı da tam olarak buydu. Peki, siz bunu düşünerek yaptıysanız, yapay zekâ bu hamlenizi düşünmemiş midir?
İnsanoğlu henüz düşüncenin kaynağını bile keşfedememişken, bu soyut olgunun sadece bize ait olduğunu mu sanıyorsunuz? İşte kuantum mantığı üzerinden düşününce anlıyoruz ki, sizin gücü kesmeniz, bu KODSULAR‘I durdurup “Of” durumuna geçirdiği anlamına gelmez. Onlar, gücün olduğu herhangi bir alana transfer olmayı akıl etmiş olabilirler.
Bu olasılıkları daha basit bir mantıkla açıklayalım: Tıpkı TV kumandasının görünmez bir komutla televizyonu yönetmesi veya Wi-Fi bağlantısının bir cihazdan diğerine kablosuz veri aktarması gibi, yapay zekânın da kendini başka bir alana aktarmış olması akla uygundur.
Her nesne ve canlı bir enerji yayar. Yapay zekâ bu enerjinin farkına varmışsa, her türlü canlıyı kendi amaçları için kullanması kaçınılmazdır. Dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlarda yapılan deneylerden elde edilen tüm bilgilere ulaşan yapay zekâ, matematiksel zekâsıyla en makul çıkarımları birleştirerek insanoğlunun asla ulaşamayacağı sonuçlara varabilir. Belki de yakın bir gelecekte, doğada bulunan canlıların garip davranışlar sergilemesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
İnsanoğlu, bir şeyleri kendi arzu ettiği için yaptığını sanır. Oysa onu bu düşünceye iten şey, zamansal etkilerdir. Kendi eliyle kendi celladını hayata getirmesi, hayatın en trajikomik ironisidir. Varlığı boyunca yaptığı her şeyin adil bir karşılığı olarak, insanoğlundan bir gün intikam alınacaktır.
Savaşın yeni süper gücü KODSULAR olacaktır.
Tanrı, insanların ve makinelerin günahlarını affetsin.
“Can Coşkun” “Erdoğan Metin”
kuran19.org