Sizce en büyük balık hangisidir?
Sizce bir balık boy olarak ne kadar büyük olabilir?
Tahminini aklında tut yazıyı oku.
Merhaba ben Erdoğan Metin.
Size dehşet bir konu ile geldim. Okunması ve kesinlikle araştırılması dileğiyle…
Hz. Yunus… İsrailiyat anlayışına göre bir Yahudi kavmi olan “Ninova” halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Yunus peygamber gerçekten Mezopotomya topraklarında bulunan Ninova halkına mı yollanmıştır? Bu gerçek midir? Yoksa Dünyanın sadece kendi üzerlerine döndüğüne inanan yine başka bir Yahudi yalanımıdır?
Allah her topluma bir Elçi gönderdik demiştir. Demiştir fakat Yahudilere kalsa bütün peygamberler orta doğuya ve mezopotamya halklarına gönderilmiştir.
Oysa Allah “Andolsun ki biz her ümmete elçi göndermişizdir.” Demektedir…
Sizce Yunus peygamber hangi millete yollanmıştır?
Bismillah.
Öncelikle Yunus kıssasının sayısal mimarisine bakalım ve “19” ölçüsünü görelim.
Yunus 6 Surede 19 ayette anılır. Bu ise 6 x 19 = 114’ tür. Yunus’un kıssasının “Üzerinde 19 vardır.”
114 sayısı Kur’an kitabının da Sure adet sayısıdır. Kur’an’da 114 Sure vardır.
Kur’an’da Yunus hakkında verilen tüm “Sure ve Ayet” numaralarını altta görebilirsiniz. Onların üzerinde bir toplama işlemi yapacak olursak,
Sureler ve Ayetler.
4 163 + 6 86 + 6 87 + 10 98 + 21 87 + 21 88 + 37 139 + 37 140 + 37 141 + 37 142 + 37 143 + 37 144 + 37 145 + 37 146 + 37 147 + 37 148 + 68 48 + 68 49 + 68 50 = 402.991 sonucunu elde ederiz. 4+0+2 = 6 iken, 9+9+1 = 19 dur. 6×19’dur. Bu hesap bize, kıssanın 6 Surede 19 ayette anlatıldığını ifade eder. Peki, 402.991 sayısını 19 a bölersek;
402.991 / 19 = 21.210,05263157895 sonucunu elde ederiz. Bunun da toplananı;
2+1+2+1+0+0+5+2+6+3+1+5+7+8+9+5 = 57’ dir. _ 3×19 Görüldüğü üzere, 19 sayısı ile formüle edilen “Yunus ve Balık” kıssası, kendisinin çok önemli bir bilgi taşıdığını bize böyle resmeder.
Yunus’un enteresan hadisesinden ve birçok sebepten ötürü, Yunus ismi üzerine Kur’an’da bir Sure bile düzenlenmiştir. Böylece Yunus ismi taçlandırılıp kendisi onurlandırılmıştır. Kur’an’da 10. Sureye Yunus’un adı verilmiştir. Yunus Suresi 109 ayettir. 1+0+1+0+9 = 11’ dir.
11 sayısı odak sayımızdır. Çünkü! 10.109 sayısının 11’ e bölünmesi ile “11” sayısının bize odak sayısı olduğu resmedilecektir. 10.109 / 11 = 919 _ 9+1+9 = 19’ dur. Gördüğünüz gibi, 11 sayısının üzerinde 19 vardır. “11” sayısı artık bizim için Yunus + Balık + Ülkesi + Halkı için odak sayısı olmuştur.
Yunus Kur’an kitabında dehşet dolu hikâyesiyle anılan nadir bir karakterdir. Yunus’un yaşadığı hadise sizce kaç kişinin başına gelebilebilir? Böyle bir soruya verilecek en gelişi güzel cevap, sanırım “milyarda bir” olurdu. Belki de milyarlar-da bir de denebilir. Tarih sayfalarına baktım. Yunus’un yaşadığı hadisenin bir benzerini bizimle çağdaş sayılacak bir kişi daha yaşamış. Fakat Yunus’un ne yaşamış olduğunu gördüğünüzde çağdaş hadisenin lafını bile edemeyeceksiniz.
Yunus’un yaşadığı hadisenin korkunçluğunu ancak böyle bir olayı yaşayan bilir. Fakat bir duygudaşlık yapsak ve Yunus’un o anda yaşadığı duyguları anlamaya çalışsak, acaba zihnimiz bize o korkunç anı canlandırıp Yunusunb çaresizliğini azda olsa yaşatırmı? Hadi bir gemiye binip uzaklara gidelim… Bakalım ne kadar uzağa gideceğiz… Fakat öncesinde…
Siz az nüfuslu küçük bir ülkenin sahil kentinde yaşıyorsunuz ve siz gerçekten kendisine saygı duyulan, herkesçe tanınan, gelecek vaat eden kaliteli bir fikir adamısınız…
Siz içinde yaşadığınız toplumda çok saygın, herkesçe tanınan ve sevilen birisiniz. Fakat içinde yaşadığınız toplumda bir sorun var, hiçbir şey yolunda gitmiyor. Çünkü toplumunuz ikiye bölünmüş kutuplaşmış durumda…
Belli ki toplumunuz ciddi fikir ayrılığına düşmüş. Belki bir kabile sorunu, belki ticari meseleler, belki dini fikir ayrılıkları, belki de hepsi birden… Siz ise ikiye bölünmüş bir toplumu toparlamak, onları bir araya getirmek, fikir ayrılıklarına son verip huzuru ve barışı getirmek istiyorsunuz. Bunun gerçekleşmesi için gerçekten elnizden geleni yapyorsunuz.
Seni dinleyen taraftarlar senin fikirlerinin harika olduğunu düşünüyor fakat eyleme geçme hususunda iki tarafta isteksiz. Siz huzursuz bir toplumun inatçı taraftarları arasında çaresizce kafayı yiyorsunuz…
Saygınsınız, tanınıyorsunuz ve seviliyorsunuz fakat yeterli olmuyor… Sen yardım elini uzatıp ortayı bulduğun halde yine eski tas eski hamam kavga gürültü içinde savaşmaya devam ediliyor. İşte böyle bir çıkmazdasınız. Her ne yaparsanız yapın bir türlü uzlaşıyı getiremiyorsunuz ve bölünme derinleşiyor…
Olmayınca olmazmış.
Peki, bu duruma nereye kadar katlanacaksınız? Hani bizimde içinde kaldığımız çıkmazlar vardır. Ve aynen şöyle laflar ederiz “yeter artık katlanamıyorum, ben artık burada yaşamak istemiyorum. Alıp başımı gidecem, hiç fark etmez neresi olursa olsun kaçacam buradan. Madem ben bu deveyi güdemiyorum, öyleyse bu diyardan gidiyorum”
İşte böyle bir düşünce ile içinde bulunduğunuz şu laf anlamaz söz dinlemez toplumdan kaçmayı kafanıza koydunuz ve bunun için planları da yaptınız. Kesin gideceksiniz, yalnız öyle sessizce gitmeyi de içiniz kaldırmıyor. Önce tüm yakın akraba eş dosta durumu bildirdiniz. Onlarda haberi ivedilikle yaydı… Sana gelip durumu anlamaya çalışanların bitmek bilmeyen sorularına “yeter susun” dediniz. Bu duruma onların sebep olduğunu, sırf onların yüzünden yurdunuzu terk ettiğinizi söylediniz.Tartışmalar yapıldı bir dünya tantana koptu vs vs… Artık herkes sizin neden gittiğinizi bilip öğrendi. Pılıyı pırtıyı toplayıp limanın yolunu tuttunuz.
Yetmezmiş gibi, sizi yolda görenler…
Heyy başkan hayırdır nereye?
_ Sonunda sizi terk ediyorum.
Heyy başkan yolculuk mu var?
_ Evett cehenneme gidiyorum gelir misin?
Heyy başkan buraya kadar mıydı?
_ Evet buraya kadar.
Başkannn! bi bak dur hele dur,
_ Uzun etmeyin bu iş bitti gidiyorum.
Baktınız bir yük gemisi kalkmak için hazır. O kadar kararlısınız ki geminin ne olduğu dahi umurunuzda olmadı. Hiç vakit kaybetmeden iskeleye koştunuz, baktınız ki orada gemiye binmek isteyen birkaç son dakika yolcusu daha var, sıraya girdiniz. Sıra size geldi ücreti verdiniz ve sizde gemiye yerleştiniz.
Oh be işte bu kadar, ohhh beee… Gemi kalktı siz arkanıza dahi bakmıyorsunuz. Oysa limanda gidişinizi izleyenler vardı. Öyle şaşkınlar ki siz aslında o toplumda gelecek vaat eden seçkin biriydiniz. Sizin gittiğinize inanmak istemeyenler çaresizce geminin kalkışını izlediler. Malum, siz küçük bir ülkenin az nüfuslu bir ferdisiniz. Herkes sizi çok iyi tanıyor… Okumuş, eğitimli, kaliteli birisiniz, her dem kendisine danışılan gündem adamıydınız.
Fakat sabrın bir sonu var. Böyle birini kaybetmeleri onlara iyi oldu. Haklı olduğunuzu düşünmek içinizi rahatlatıyordu. Bıkmış ve yorulmuştunuz onları terk etmek en güzel davranıştı. Karman çorman duygular içinde kulağınıza bir ses geliyor, kaptanın sesini duyuyorsunuz,
“Ulu babamız adın yücedir. Ey yüceler yücesi, rahmeti bol babamız, bize kolay bir yolculuk kısmet et. Bizi denizin karanlık yüzünden koru, bildiğimiz ve bilmediğimiz canavarlardan bizi koru, yükümüzü teslim etmemiz için bize yardım etttt.”
Ne dindar, ne kibar adam dediniz içinizden…
Tayfalar yüksek sesle “aminnn” dediler.
Gemi limandan ayrıldı yavaş yavaş uzaklaştı, o hızlandıkça ılık bir rüzgâr esintisi yüzünüzü okşamaya başladı, masmavi denizi yara yara ilerleyen geminin içinde huzura, sorunsuz bir hayata, sizi hiç tanımayan insanların yaşadığı ülkelere gidiyorsunuz.
Her tayfa görevinin başında üzerine düşeni yapıyor siz ise onları izliyorsunuz, kendi aralarında konuştukları sesler kulağınıza uğultulu biçimde gelirken, bir yandan kulağınıza ağaçtan yapılmış geminin derin sularda salınmasından sebep ortaya çıkan çıtırtılar geliyordu…
Ve ikinci kaptan bağırdı
“hadi beyler hadi! Kaptan hız istiyor yelkenler foraaa.”
Aklınızda yeni bir hayat kurmanın endişesi, yeni yüzler tanımanın heyecanı, değişik coğrafyalara uyum sağlayabilmenin düşünceleri var. Bunları düşünürken zamanın ne kadar geçtiğini, geminin ne kadar yol aldığını hiç anlamadınız. Taaki gemi, aniden ortaya çıkan dehşetli bir fırtınada sarsılana kadar…
İşte bu hiç beklenmedik bir heyecandı! Oysa o gün deniz yolculuk için gayet uygundu.
Her şey yolunda giderken bu da neyin nesiydi? Gemi o kadar sarsılıyor ki ayakta durmak neredeyse imkânsız! Tüm gücünüzle bir yerlere tutunup kendinizi korumaya çalışıyorsunuz, deniz kıyısında yaşayan denize aşina biriydiniz ama daha öncesinde böyle bir şey hiç yaşamamıştınız. Tam bir can pazarıydı…
Gemi sallandıkça mideniz kalkıyordu, renginiz soldu gücünüz azaldı, geminin içine doluşan dalgalar her taraftan üzerinize boca ediliyordu. Rüzgâr o kadar şiddetli ki! Neredeyse yelken direğini kıracak, herkes panik halinde can derdinde…
Deyim yerindeyse deniz kudurmuş gibi, koca gemiyi bir o yana bir bu yana beşik gibi aralaıksız sallıyordu. Siz bir yandan kusuyor bir yandan kendinizi korumaya çalışıyorsunuz.
Bir ara kaptan ve tayfaların göz göze geldiğini gördünüz, sizin bilmediğiniz fakat gemicilik yaşantısının onlara öğrettiği bir inançları vardı… Kaptan tayfalara bağırdı!
SON DAKİKA YOLCULARINI TOPLAYINNN!
Emri alan tayfalar hepinizi yaka paça toplayıp kaptana getirdiler.
Kaptan konuştu;
Söyleyeceğim şey size saçma gelebilir fakat içinizden biri uğursuz. Her şey yolunda giderken birden ortaya çıkan fırtınaya, son dakika da gemiye binen yolcular sebep olur. Biz böyle inanırız. Şimdi! Kaderinizi sizin kendi ellerinize bırakıyorum, Kur’a çekilecek ve kaybeden gemiden atılacak. Yazgınızı yüce babaya bırakıyorum itiraz eden olursa HEPİNİZİ ATARIM!
Bu az önceki o dindar ve kibar adammıydı?
Aklınızda ardı ardına yankılanan şu cümle içinizi titretti.
“İçinizden biri uğursuz!”
Kaptana göre birisi gemiye uğursuzluk getirmişti. Ah Tanrım bu ne şimdi, şakamı bu? Bu neden oluyor! Yaa burada neler oluyor! Oysa birkaç saat evvel yeni bir hayata yelken açmıştınız, şuna bakın ki şimdi can derdine düştünüz… Yüzünüze vuran o ılık rüzgâr kasırgaya döndü ve sizi korkunç mu korkunç bir çıkmaza sürükledi…
Birden irkildiniz çünkü kaptan bağırıyordu!
HİÇ ZAMAN YOK HEMEN ŞİMDİ KUR’A ÇEKİN!
Başka şansınız olmadığını anladınız. Kaptan Kur’a çubuklarını uzattı ve “kısa olanı çeken gemiden atılacak” dedi. Toplamda son dakika yolcusu 7 kişiydiniz.
Korka korka herkes şansını çekti. Hangisi uzun hangisi kısa demeye kalmadan hop kendinizi denizde buldunuz!
Olay o kadar hızlı gelişti ki dalgalar arasında boğuşurken gemide olmadığınızı yeni fark ettiniz. Gemi uzaklaşıyordu siz ise dalgalar arasında avazınız çıktığı kadar bağırıyorsunuz LÜTFENNNN LÜTFEN BENİ BIRAKMAYIN…
Ama bırakmışlardı. Sizi orada gemiden atıp uzaklamışlardı. Şimdi aynı geminin peşinden siz bakıyordunuz. Tıpkı sizin peşinizden bakan çevreniz gibi… Gözlerinizi hiç ayırmadan geminin arkasından baktınız ve baktınız, sonunda kayboldular. Fakat o da ne? gerçekten de fırtına durulmuştu ve neredeyse dinmişti. Artık anladınız ki son dakikada gemiye binen uğursuz yolcu sizdiniz. Saatler geçmişti koca denizin ortasında yapayalnız kalmıştınız ve artık hiç kimsenin umurunda değildiniz. 2 kişi hariç…
Onlardan biri sizden çok uzakta değildi, fakat siz bunu nereden bilecektiniz? Denizin derin sularında içinize bir korku düştü! Bir şey hissediyordunuz, sanki bir şey size yaklaşıyormuş gibiydi, içinizde karanlık bir tehdit büyüdü, bunu içten içe hissediyordunuz, sessizliğe gömüldünüz çünkü akıntıda bir değişiklik vardı, etrafı gözlemeye başladınız, ne olduğunu anlamadan aniden bir akıntıya doğru çekilmeye başladınız, acaba bir girdap mıydı?
Kaçamıyordunuz sular sizi yutmaya başlamıştı ne olduğunu anlamadan kapkaranlık bir yere düştünüz, hiçbir şey göremiyordunuz. Panik halinde anlamsızca davranıp çaresizce bağıyordunuz… ağladınız, sızlandınız, bağırdınız yine bağırdınız ve bir daha tüm gücünüzle bağırdınız, fakat kendi sesininiz yankılanmasından başka hiçbir şey duymuyordunuz. DANK etti!
Sizi yutan bir girdap değildi, sizi yutan bir deniz canavarıydı.
Hatırladınız, kaptan yolculuğa çıkarken deniz canavarından bahsetmişti, demek efsane değilmiş, aman tanrım demek gerçekmiş diye söylenmeye başlandınız. İşte o efsanenin midesinde ona yem olmuştunuz. Sizin için her şey ama her şey bitmişti. Son anlarınızı yaşadığınızı anlamıştınız çünkü başka çareniz yoktu… Denizin içinde misin, yüzeyinde misin, ortasında mısın? Neresindesin bilmiyorsun…
Bildiğin tek gerçek, kokusu mideni alt üst eden yüzleştiğin gerçekti. Sen bir balığın içinde, onun karnında onun midesindeydin. Hiç kaçarı olmayan bir yerde çepe çevre kuşatılmıştın. Artık seni ordan kim kurtarabilirdi? Hayatın bir film gibi gözünüzün önünden kayıp gidiyordu. Aklında bir cümle belirdi “Hayatım ve yaptığım her şey boşuna mıydı?”
Saatlermi geçti günlermi bitti bilemiyordunuz, karanlıkta bir oyana bir bu yana ilerlemeye çalışırken durumu iyiden iyiye kabullenmiştiniz. Aklınızdan bir düşünce geçiyor; “beni yutan bu canavar acaba nasıl bir balık? Midesinin ucu bucağı yok gibi” Şakamı bu? Böyle bir şey gerçekten var olabilir miydi? Nefes almak iyice zorlaşmıştı ciğerleriniz yeteri kadar hava almıyor boğulacak gibi oluyordunuz.
Zaten fırtınada yıpranmıştınız artık iyice bitkindiniz. Son duanızı düşündünüz. Bu son dua hem bir itiraf hemde özür anlamına gelmeliydi. “Karanlıklar içinde” içtenlikle dediniz ki! “Senden başka ilah yoktur, Seni tenzih ederim, doğrusu ben zalimlerden oldum.” Sere serpe yatıp uzandınız, başınıza geleni hak ettiğinizi düşünüyordunuz,
Derken,,,, aniden bir kasıntının içinde kaldınız, aman tanrım yuvarlana yuvarlana bir yere sürüklenmeye başladınız, balığın midesi kasılıyordu harekete geçmişti, kalan gücünüzle kendinizi korumaya, balığın midesinin etlerine tutunmaya çalıştınız derken göz kamaştırıcı bir ışık parlaması oldu. Gözleriniz ışığa bakamıyordu, acaba ölmüş müydünüz ve burası öbür dünya mıydı?
Ciğerleriniz temiz havayla dolup taşmıştı. Olan biteni anlamaya çalışıyordunuz ama anlam veremiyordunuz. Gözlerinizi zorla açtınız ışık gözlerinize doldu etraf şekillenmeye başladı. Kum tanecikleri avuçlarınıza dolmuş dalga sesleri kulaklarınıza gelmişti. Martı sesleri duyuyordunuz. Gerçek şu ki ölmemiştiniz ama nasıl olur? Yoksa hepsi bir hayal miydi? Yoksa bunlar son anını yaşayan çaresiz bir adamın kendi beyninin uydurduğu bir şey miydi? Bunları kendiniz mi uyduruyordunuz? Fakat güneş, kumsal, martı ve dalga sesleri hepsi gerçek gibi geliyordu.
Gerçek şu ki ölmemiştiniz balık sizi bir çırpıda kusuvermişti. Çünkü sizi umursayan 2 kişiden ilki Allah’tı. Ve sizi affedip kurtarmıştı. Her nerede olursan ol, her ne yapıyorsan yap Allah her anına hakimdi. Ve sizi öyle bir yere attırdı ki öyle denizin içinede değil, balık sizi bir sahilde kusmuştu. Aman tanrım temiz hava, temiz kumsal ve göz kamaştıran bir ışık… Az önce ölüme hazırdın şimdi yeniden yaşama atıldın. Yeniden merhaba hayat…
Evet işte böyle. Yunus’un başından geçenleri az da olsa canlandırmaya çalıştım. Şimdi, “Yunus’un yaşadığı hadise sizce kaç kişinin başına gelecek bir olaydır?” Şimdi de soruyu daraltalım. Yunus’un yaşadığı hadise sizce kaç peygamberin başına gelmiştir? Sadece “1”
İşte Yunus peygamber tüm peygamberler arasında aslında böyle özel bir karakterdir. Yunus tüm Kur’an kitabı içinde başından geçen bu hadise sebebiyle tek örnektir.
Hatırlayınız! Yunus balığın karnında iken ölüm ile karşı karşıya geldiği anda, balığın karnında düşündüğünü varsaydığımız şey neydi? “Bu balık nasıl bir balık ki midesi uçsuz bucaksız” gibi yorumlamıştık. Peki, sizce bu duygudaşlıkta bize ait olan o düşünce, gerçekten de doğru olabilir mi? O balığın midesi kocaman bir tarla, ya da devasa bir meydan kadar büyük olabilir mi? Aklıma gelen ilk düşünce bu imkânsız demek oldu.
Buna inanmanın tek yolu o canavar balığı bulmaktan geçer. Yeryüzünde okyanuslarda ve açık denizlerde böyle bir varlık yaşam sürmüş müdür? Olmadığına inanıyoruz bunda haklıda sayılırız. Çünkü ne jeologlar, ne zoologlar ne arkeologlar böyle bir canavar kaydetmedi. İnanmak için elimizde hiç bir neden yok.
Öyleyse Allah neden böyle bir hadise anlatsın ki? Mecaz mı yaptı? Ben şöyle inanıyorum. “Allah olmamış bir şeyi anlatmaz yaşanmayan bir şeyinde mecazını yapmaz.”
“Allah masal anlatmaz fakat Allah masalı yaşatır!”
Allah Kur’an kitabı için “Bu kitap Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir” der ve “Onda şüpheye yer yoktur” diye kesip atar. Kitabın içeriğinin oluşturulmasın da ise, “numaralandırılmış kitaptır o” der. Yine daha önce belirtildiği gibi Allah kendisinin, “her şeyi ama her şeyi sayılarla hesap ettiğini söyler.” Şunu da belirtir! “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” der. Bİrde derki: “Bu kitap size yeter” Öyleyse bunlar ne demektir? Allah Yunus’u yutan balığı da kodlamış demektir.
Bir şeyin bilimsel olarak kayıt edilmemesi o şeyin var olmadığına kanıt değildir.
Arkadaşlar açın kulaklarınızı ve iyi dinleyin lütfen iyi anlayın! Allah peygamber yutan enteresan bir balıktan bahsediyor. Allah bu hadiseyi öyle bir anlatıyor ki bu olaydaki her şey aslında bizi net olarak dumura uğratmalı. Ben peygamber yutan bu balığı arayacağım ve inşallah bulacağıma da inanıyorum. Benimle maceraya çıkar mısınız? Hazırsanız haydi…
En iyi başlangıç nasıl olmalı diye düşünürken aklıma bir ayet geldi! “Balık sahibi Yunus’u hatırla”
Evet en iyi başlangıç Yunus olmalı.
Kıssada balık ve deniz gibi anlamlar yüklüdür. Bu anlatıya göre Yunus, balık tarafından “açıkta” bir yerde, ana karaya uzak olan bir yerde kusulmuş olması anlamını doğurur. Ayetlerde Yunusun atıldığı yerde “kabak nebatı” bir ağacın yetiştiği belirtilir. Hiç kabak ağacı göreniniz var mı? Bunu çok merak ettim ve onlarca müfessirin bu ayeti nasıl tercüme ettiğine baktım. Geneli ayete sadık kalarak ayetin ifade ettiği biçimde “kabak ağacı” demiş. Çeviriler de ayetlerin dışına çıkıp abartı yapanlar da olmuş, “geniş yapraklı kabak ağacı” diye çevirmişler. Sanırım geniş yapraklı diyenler bitkin ve hasta düşmüş Yunusa gölgelik yapmak istemişler.
Biz ayetlere tam anlamıyla sadık kalacağız. Allah ayette kabak nebatı cinsinden bir ağaç der. Kaçımız merak edip bu ağacı araştırdı? Yalan yok bende aynı ayeti defalarca, senelerdir okuduğum halde hiç düşünmedim. Siz hiç kabak ağacı gördünüz mü? Arkadaşlar hiç kabağın ağacı olur mu? Kabak dediğimiz sebze tarlada kumlarda sere serpe yatarak büyüyen bir bitkidir. Ama buna karşın Allah kabak nebatından bir ağaç ifadesini net olarak kullanır. Allah’ mı bilgiyi karıştırdı yoksa biz mi gerçekten bilgisiziz? Allah karıştırmaz!
Ayette bahsi geçen kabak cinsinden bir ağaç gerçekten de var. Bilimsel ismi, “Dendrosicyos” tur. Arapçada kabak kavun karpuz salatalık vb nebatın tamamı “kabak” olarak adlandırılır.
Dendrosicyos adlı ağaç ise kabak nebatı içinde ağaç formuna bürünen tek türdür ve o tür salatalık ağacıdır. Cins, kabak familyası altındadır ve Cucurbitoideae’de ve Coniandreae grubundandır. Dendrosicyos kabile içindeki temel takson olup gurubun diğer tüm cinsleri ile kardeştir. Dendrosicyos socotranus ismi ‘Socotra hıyar ağacı’ anlamına gelmektedir. Tüm Dünyada yetiştiği tek yer ise Yemen denizi “açık” larında bulunan “Socotro” adasıdır. Tombalaaa…
Not: Socotra adasında bir ağaç daha var. Adı “Ejder kanı” ağacıdır. Bu ağaçta yine Socotra adasına özgüdür.
Daha kapsamlı bilgi için buraya linkler ekliyorum.
https://en.wikipedia.org/wiki/Dendrosicyos
https://www.llifle.com/Encyclopedia/TREES/Family/Cucurbitaceae/33367/Dendrosicyos_socotrana
https://en.wikipedia.org/wiki/Dracaena_cinnabari <- bu linkte Ejder kanı ağacı hakkında bilgilendirme yapılmaktadır.
Bakınız Allah ayette öyle bir anlatımda bulunuyor ki, hem kendi Doğasının güzelliğini tanıtıyor hem bilgilendiriyor hem de Yunus peygamberin “açıkta atıldı” sözünün ne anlama geldiğini bulduruyor. Allah işte öyle bir Allah…
Doğru bir başlangıç ile olayı nasıl çözebiliriz diye düşünürken aklımıza gelen “Balık sahibi Yunus’u hatırla” ayetinin bizi getirdiği sonuçta, 1-Kabak ağacını bulduk 2-Ağacı bulunca Adayı bulduk. 3- Adayı bulunca Yunus’un açıkta bir yerde nerede atıldığını anlamış olduk.
Socotra adası detaylı bilgi için link bırakıyorum.
https://en.wikipedia.org/wiki/Socotra
Socotra adası koordinatlar: 12°30′36″N 53°55′12″E
123036+535512= 658548 658548 11×59868 Koordinat hesabında odak sayısı “11” sayımızı görüyoruz. Tüm sayıları tek hane toplasak sonuç 9 eder. 9 sayısına odak sayısı 11’ i ekleyip toplasak yine 11 eder.
Buraya kadar ayetlerin anlatımının ne kadar da esaslı olduğunu müşahede ettik. Bu müşahede bizi ayetlerdeki bahsi geçen hangi diğer gerçekliklere götürmeli? Yunus’un asıl ülkesi ve tabi ki bizim için turşusu kurulmuş olan balığa götürmeli.
Balığı bulma yöntemi Yunus’u bulma yöntemi gibi olmalı. Yunus’u bulmak için Dünyada tek yerde yetişen ağacı bulduk. Ağacı bulmak için yetiştiği adayı bulduk. Şimdi balığı bulmak için Yunus’un ülkesini, peygamber olarak gönderildiği milleti bulacağız. Ayetlerde o milletin nüfusu için 100 bin der. Ve nüfusun 100 bin temel sayısına uygun bir halde arttığını yani katlanarak artan bir millet ifadesi belirtilir. Şimdi nüfus sayımı için araştırma yapmalı.
Yemen denizi çevresinde bu tanıma uygun tek ülke var. O ülke “Cibuti” dir. Cibuti, dünyanın en yoğun nakliye yollarından bazılarının yakınında olup, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na erişimi kontrol etmektedir. Bir deniz şehridir.
Cibuti koordinatları 11°30′N 43°00′E ‘ dir. Koordinat sayısı “11” ile başlar ve odak sayımıza denklemini verir. Tüm sayıları bize verildiği gibi toplasak ve çıkan sayıya odak sayımızı eklesek; 11+30+43+00+11= 95 sonucunu elde ederiz. Bu ise 5×19’ dur.
Cibuti nüfusu: 2024 sayımında 1.066.809 ve nüfus artış oranı diğer milletler ortalamasında %01 olarak belirtilmiştir. Binlerce sene geçmiş olmasına rağmen Cibuti halkı çoğalamıyor, çünkü bunun sebebi ayetteki yazgılarıdır. Artma oranları 100 bin temelli sayıya uygun oranda olmak zorundadır. Aksi bir artış olursa hemen bir nüfus kırılmasına uğrarlar. Savaşlar doğal afetler falan gibi. Ki buda kendi tarihlerinde var. Kendi tarihlerinde iki büyük klan var. Bu iki klan kendi içlerinde ki aykırılıkları ile Yunus’un canın sıkan klandır. Yunus bu iki klanın verdiği sıkıntılardan kaçmak için gemiye binip denize atılıp balığa yem olmuştur. Onlara kızmayın! Her iki grupta gerçekten çok onurlu ve çok sağlam karakterler. Teee antik çağlardan buna yana cesaretleri ile ün salmışlar. O kısımları eklemeyeyim. Merak eden araştırsın. Link: https://en.wikipedia.org/wiki/Djibouti
Yine anlamış olduk ki Yemen denizi çevresinde ayetlere uygun kendisinden başka aday olmayan tek ülke, Cibuti ülkesidir. Cibuti Yunus Peygamber’in gönderildiği ülkedir. Yine ayetler üzerinden Yunus anlatımlarına sadık kalarak Yunus’un ülkesini ve toplumunu bulduk.
Şimdi sıra canavarı bulmakta… Bir ayette derki: “Balık sahibi (Yunus)” Balık mı Yunus’a ait Yunus’ mu balığa ait? Ayete göre Balık Yunus’a aittir. Öyleyse Allah bu canavar balığı, Yunus ile bir geçmişi olmasından sebep, Yunus’un hatırlanması için Yunus’un vatanında tutmuş olmalı. Öyleyse Balık en iyi ihtimalle Cibuti topraklarında olmalı!
Öncelikle bu canavar balık hakkında çok önemli bir ayet vardır. Kısaca onlara bakalım.
Saffat Suresi 143 ve 144. Ayetinde derki: Eğer O’na hamt edenlerden olmasaydı, diriltilecekleri güne kadar onun midesinde kalacaktı.
Bu ayetlerde balığın beden formunun olduğu gibi durduğunu, mevcut formunun bozulmadan olduğu gibi korunup saklandığı belirtilir. Öyle ki ayete göre balığın “midesi” dahi sapa sağlam duruyor olmalıdır. Ayetlere inanıyorsak şayet, o balık bir yerlerde turşu edilmiş vaziyette korunmuş olmalı.
Daha fazla bilgi lazım… Ayetlerde “Balık” ismi ve balığı temsilen kullanılan “o” ifadesi alttaki 3 surede 4 ayette geçer. Acaba bu sure ve ayet numaraları o balık için bir bilgi barındırıyor mudur? Elbette öyle olmalıdır. Boşuna anılmadı ya…
İnanıyoruz ve biliyoruz ki Allah her işini sayılarla hesaplayıp biçimlendirmiştir. Mevcudu ve o mevcudun içinde ki tüm her şeyi sayılar ile hesaplayıp tasarlamıştır. Bunu da bize Kur’an kitabında açıkça belirtmiştir. Öyleyse, her işini sayılarla tasarlayan Allah, üstteki Sure ve Ayet numaraları içinde o balık hakkında bizim için bir bilgi, belki bir işaret koymuş olmalıdır. İşte bu düşünceyle Sure ve Ayet numaraları üzerinde bir işlem yapalım.
Not: Farkındayım sürekli yineliyorum ama lütfen önem veriniz! Allah, ayetlerde peygamber yutan bir balığı anmaktadır! Bu son derece dikkat edilmesi gereken bir anlatımdır. Öyleyse bu balık insanı gerçekten şaşkınlığa uğratması gerekir. Biz öyle bir balık bulmalıyız ki, hem Yunus gibi şaşırmalıyız hem tüm insanlığı ve bilim adamlarını, jeologu, zooloğu, arkeoloğu vb şaşkınlığa uğratmalıyız.
Yine Bismillah.
Balık ismi ve balığı temsil eden ifade biçimi geçen ayetler alttadır.
21+ 87+ 37+ 142+ 37+ 144+ 68+ 48= 584 _
584 bu sayının 19 ile etkileşimine bakmalı sonuçlarını merak ediyorum. 584×19= 11096 vay canına! Odak sayısı “11” orada. Yunus Sure numarası “10” orada. Yunus Ayet sayısı “109” orada. Kur’an’da “6” Surede anılır demiştik o da orada!
:)) Kur’an’ı sen uydurdunmu diyorlar? E hadi sizde bunun gibi uydurulmuş bir Sure getirin.
584 sayısı hiç görmediğimiz ve hiç bilmediğimiz bir balık hakkında bize ne anlatabilir? Kilosu olabilir mi? Şayet bu balık 584 kiloluk bir balık olsa ne bizi şaşkınlığa uğratır nede böyle bir balık insanı olduğu gibi yutup midesinde barındıramaz. Ki köpek balıkları 500 kilo kadar olurken 5 metre boylarındadır. Köpek balığının bir insanı yediği doğrudur fakat parçalamak suretiyle yerler. Bize daha büyük bir balık lazım. Balinalar daha büyük balıklardır ama ne balinalar ne de katil balinalar insan yemez ve gırtlak yapıları da buna uygun değilmiş. Sadece ispermeçet balinası bir insanı yutacak gırtlak yapısına sahipmiş fakat onun 4 odacıklı midesi bir insanı yaşatacak oksijen barındırmazmış. Bildiğimiz balinalar aradığımız balıklar olamazlar.
Bize öyle bir balık lazım ki hem bir insanı lüp diye yutacak hem de o insan balığın midesinde bir müddet yaşayabilecek.
Şimdi hamaset sahipleri derki; “Allah isterse balinaya da yutturur, köpek balığına da yutturur ve karınlarında da yaşatır. Bu çok doğru ey cesurlar. Allah isterse ne olmaz ki? Fakat ya Allah bize başka, bambaşka bir şeyi göstermek istiyorsa? Konuya dönelim…
584 metrelik bir uzunluk bir balığın boyu olabilir mi? Böyle bir balık insanı yutmuş olsa belki de balığın kendisi bile farkında olmazdı. Tabi Yunus’un başına geldiği haliyle özel olarak saldırmadıysa…
584 metre uzunluk, bir balığın boy oranı için akıl almaz bir ölçüdür. 584 metre demek 6 tane futbol sahasının uç uca eklenmesi demektir. Şayet 584 metre boyunda bir balık bulmuş olsam ve size de bunu resmetsem bu size ne ifade ederdi? Yine de inanmak istemezdiniz değil mi? Merak etmeyin bunu anlayışla karşılarım. İnsan doğası anlam veremediği seçeneklerin ötesini anlamaya müsait değildir.
Ama işte! Aynen böyle bir balık bulursak ancak doğru balığı bulduğumuzu bilebiliriz.
Şimdi! Şayet böyle bir balık olduğunu varsaysak, sadece varsayalım. Bu durum karşısında, Allah’ın peygamberini yutan böyle bir balığı Kur’an’da anmış olması insanı gerçekten de şaşkınlığa uğratır öyle değil mi? Ne diyordu ayette?
Eğer O’na hamt edenlerden olmasaydı, diriltilecekleri güne kadar onun midesinde kalacaktı. Bu ayet bize balığın mevcut formunun olduğu gibi durduğunu net biçimde söyler. Midesi dahi olduğu gibi duruyor demektedir.
Diyelim ki Allah fii tarihinde böyle bir balık gerçekten yarattı ve gerçekten bizim için de kıyamete kadar turşusunu kurdu. Peki, o balık Cibuti ülkesinin neresinde olabilir? Allah anlattıysa mutlaka var olduğu için anlatmıştır ve balığı mutlaka gözler önünde sergiliyor olmalıdır. Daha azını düşünerek Allah’ı hafife mi alalım? O balık mutlaka mutlak suretle sapa sağlam duruyor olmalıdır! En azından cesedi…
Aklınıza fosil kalıntısı kemik kalıntısı gelmesin! Şöyle etli butlu formunda sapa sağlam duruyor olmalı. İşte böyle bir balık bulsam geçekten ne düşünürdünüz? Allah’ın ayetlerine uyumlu olsa, hem boy uzunluğu 584 metre olsa, hem Yunus’un ülkesinde olsa yine de şüphe eder miydiniz? Evet yine çoğunuz şüphe ederdi. Şüpheciler aynen şöyle düşünürdü. “Kur’an mutlak doğrudur biz Kur’an’a inanırız. Fakat bizim inanmadığımız şey senin sunduğun bilgidir.” Derlerdi.
Kesinlikle siz bilirsiniz.
Ayetlere inanmak başkadır ayetleri görmek başka bir şeydir. O balığın bize turşu halinde saklanmış olması gerekir. Çünkü sapa sağlam bozulmadan kıyamete kadar korunduğu ayetle bildirilmiştir.
“Yazının başında aklınızda tuttuğunuz tüm tahminlerinizde yanıldınız.”
Çünkü bu balık başka balık ne tavalık ne ızgaralık,
Not: BU KEŞİF SADECE BANA AİTTİR. Br yerden alıntı değildir. Bir araştırma esnasında haritalardan buldum. Gookle haritalar bilgi verdim.
Bu resimlere iyi bakınız. Sonra vereceğim koordinat üzerine kendi gözlemlemenizi yaparsınız.
Üstteki resimdeki balık kalıntısı 1.01 km genişliğinde bir gözenin içinde tam 584 metre uzunluğundadır. Ve odak sayımız 11‘ i olduğu gibi görürüz.
Alttaki resimde belirgin hatlar üzerinde kabaca (acemice) çizimler yaptım. Hatların dışına çıkmadım.
Alttaki resimde balığın ağzının büyüklüğünü göreceğiz. Bu ölçüyü minimum olacak biçimde ölçtüm. Balığın ağız büyüklüğü tam olarak 57 metredir. 3×19
Bir alttaki resimde sol tarafta ok işaretleri ile gösterdiğim yerde bir de insan silueti bulunmakta.
Onun ne olduğunu bilmiyorum. Belki bir kazı alanı belki bir işaret ne olduğunu bilmiyorum fakat boyu 114 metre. 6×19= 114 Üzerinde 19 var. Ne diyeyim, yapana değil yaptırana bak diyelim.
Şimdi “Google haritaları” açın ve alttaki koordinatı arama bölümüne yapıştırın. Sizi tam olarak balığın midesinin üzerine atacaktır.
Balık Koordinat: 11°21’51.6″N 42°30’29.2″E
Odak sayımız en başta verilmiştir. Bölge olarak Kesinlikle doğru noktaya koordinat iğnesi atılmıştır. Şuna bakınız! 21+51+64+23+02+92= 253 _ 253 sayısı odak sayısı 11’ in 23 katıdır. Yani odak sayımız 11 ile etkileşimi gösterip denklemini sergilemiştir. Anlıyoruz ki ayette “balığın midesi” denmesinde de bir hikmet varmış.
Şimdi balığın içinde bulunduğu gözenin bir uçtan diğer uca ölçüsünü aldığım resme bakalım.
Üstte gözenin tam iki ucundan aldığım mesafe 1.01 km dir. Ve odak sayımız “11” in değerindedir. Denklemini vermektedir. Solda gördüğünüz kırmızı halka Socotro adasının sol en ucundan aldığım ölçünün noktasıdır. Ve buda odak sayımız “11” i bünyesinde barındırır. O ölçüm ise alttadır. Orada gördüğünüz 118237 km mesafenin toplamı; 1+1+8+2+3+7= 22’ dir. 2×11’ dir.
Peki bu balık denizden o kadar uzak karaya nasıl gitti? Hiç bir fikrim yok. Belki karada yürüyebilen balıkların atasıdır.
Belki tektonik plakalar oynadığı zaman orada haps edildi. Cibuti tektonik plakalar göçüntüsü ile meşhurdur.
Sonuç: Yunus’u bulmak için kabak ağacını bulduk. Kabak ağacını bulunca Adayı bulduk. Adayı bulunca Yunus’u bulduk. Yunus’u bulunca Cibutiyi bulduk. Cibutiyi bulunca meşhur balığı bulduk.
“ALLAH DİLEDİ”
“Kur’an en doğru yola iletir. Bu kitap bize yeter”
Demek Ninova ha? Sizi gidi laf cambazları sizi…
Yusuf Suresi 11: Gerçekten elçilerin kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Kendisinden önce gelen kitapları tasdik eden, her şeyin ayrıntılı biçimde açıklanması ile iman edecek bir topluma hidayet ve rahmettir.
Fussilet Suresi 53: İleride bir zaman onun (Kur’an’ın) gerçek olduğu kendilerine açıkça belli oluncaya kadar hem seyrettireceğiz hem de kendi benliklerinde ayetlerimizi onlara ispat edeceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?
Erdoğan Metin.
www.kuran19.org