Merhaba,

Bu çalışmamız MELEK ve MelekLER kavramları üzerinedir. Arada inceden bir iki ilişik konuya da değinebilirim. Yazı uzun olacak ama argüman sağlam.

GÖKLERDEKİ KRALLIKLAR & ALMALAYİKA

Melek dediğimizde ne anlamalıyız, Melek-LER dediğimizde ne anlamalıyız? gerçeğini açıklayacağım. Bu bir sır olmakla birlikte aynı zamanda bir Dünya kültüdür. Tüm inanışlarda Melek kavramını görürsünüz.

Melek kavramı komplike bir sözcüktür. Komplike demek:

Ögelerinin veya gerekli işlemlerin sayısının çokluğu, çeşitliliği yüzünden anlaşılması güç olan demektir. İşte bu sebeple Melek ve Melek-ler olarak ifade edilir. Mesela senin melekelerin nedir? Demek, senin özelliklerin yani vasıfların nedir demektir. Bir insanın melekesi vardır bir hayvanın vardır bir böceğin bir ağacın bir tahtanın bir vb her şeyin bir melekesi vardır.

Bu anlamda meleke ifadesi, sayılan bu her öğenin bilişsel ya da kuvvetsel veya yeteneksel vs kıymetlerinin belirtilmesidir. Size bu çokluğu mikrodan teee makroya kadar net olarak açıklayacağım. Tüm karmaşıklığı ayrıntılı ve anlaşılır biçimde göreceğiz. Öğrendikten sonra anlayacağız ki aslında gerçek anlamda hiçbir şey sır değildir. Ne meta fizik canlı vardır nede madde sadece göründüğünden ibarettir. Tüm realitenin karşısında ya az düşünen ya da önyargılı olan bireyler vardır.

İbrahim için neden HANİF sözcüğünün kullanıldığını hiç düşünüp araştırdınız mı? Hanif demek; Arapça ḥnf kökünden gelen ḥanīf حنيف  “1. Kuran’da Hz. İbrahim’in inanış biçimini tanımlamak için kullanılan bir sıfattır. Arapça sözcük Aramice/Süryanice ḥnp kökünden gelen ḥanəphā חנפא  “pagan, putperest, kitabi dinlerden önceki dinlere mensup” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük İbranice’de χanēph חנף  “kâfir, dinsiz” sözcüğü ile eş kökenlidir. Yani İbrahim’in inancı İbranicede Kafir Dinsiz olarak kaydedilmiştir.

Oradan bakıldığında nasıl görünüyor? Ayette dediği gibi, >İbrahim ne Yahudi nede Hristiyandı.< Müslümanda olamayacağına göre? Çünkü İslam bu Dinlerden daha yenidir. Öyleyse aynen ayetin dediği gibi. İbrahim ne Yahudi ne Hristiyan nede Müslüman değildi. Öyleyse neydi? Akılcıydı.

Salt gerçeği olduğu gibi anlayanlar sandığımızdan çok daha azdır.

İnsan görüş mesafesinde gökyüzüne baktığı zaman ne görür? Gezegenleri yani güneşi ve ayı görür. Biraz daha öteye baktığında, Güneş sistemini görür, biraz daha ileride ise güneş sistemlerinin bağlı bulunduğu Galaksileri yani gök adaları görür. Onunda ötesine baktığında gözlemleyebildiği kadarına getirdiği bir tanım olarak muazzam olan Evrenin, minik bir bölümünü görür.

Bu parçaların birbirine tümden bakıldığın da görünen yüceliğe EVREN demekteyiz. Peki Evren nedir? Evren; Katı Sıvı Gaz ve Fotondan (bunlarda kendi içinde sınıflanmaktadır) oluşan sonsuz yüce olgudur. Peki Evren gerçekten de cansız ya da bilinçsiz maddelerden mi oluşmaktadır? Fakat maddenin içine son teknolojik büyüteçler (mikroskoptan çok daha gelişmiş bir görüntüleme sistemi) ile bakıldığında, tamamen yaşam ile dolu olduğu görünmektedir. Bir bilim adamı olan ‘Max Planck’ı hiç duydunuz mu? Duymayanlar için, bu adam klasik bilimin evrim geçirmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Formülü şudur; E=hv bu formülün etiketi >Planck sabiti< dir. Bu formül tarihler 1900 yılını gösterirken gerçekleşmiştir. Üzerinde 19 vardır. Max Planck’ın geliştirdiği bu formül maddeye bakış açısını değiştirmiş ve bilinen her şeye yeni bir boyut kazandırmıştır. Max’ın Planck çalışması, ‘IŞIĞINDA BİR MADDE OLDUĞU’ gerçeğini göstermiştir. Onun çalışmasının ne kadar değerli olduğunu fark eden ilk kişi Einstein olmuş. Einsten’inde peşinden devir alan bilim adamı ise Niels Bohr’muş. Bu vesile ile emeklerinden ötürü hepsine teşekkür ederiz. Umarız mutludurlar.

Buraya bir link ekliyorum. https://www.youtube.com/watch?v=AZJM-5f2-TA

Youtubede madde hakkında enteresan bilgileri, makrodan mikroya Evren diye yazıp aratırsanız birçok bilgi videosu bulursunuz.

Buraya bir linkini ekliyorum. Aslında madde ne katıdır nede soyuttur.

https://www.youtube.com/watch?v=oB2u8dbYQLI

Bilim bugün toprağı taşı kayayı gerekli teçhizatlarla izlediğinde, tamamen cıvıl cıvıl olağan üstü bir yaşam olduğunu görür. Buna Atom altı alemler denir. Onun adı da Kuantum Mekaniğidir. Türkçe adlandırılması ise, (nicemsel işleybilim) dir. O görünen, zerre kadar alt yapı dahi, içinde sonsuza kadar gezebilecek derecede büyüktür. İşte bunlar hep melekedir.

Mevcut tüm inanışlarda melekler kavramı vardır. Bu anlayış ise 1-Büyük Meleklerdir ve bunların sayısı 4 tür ve Tanrısaldırlar. Ve 2- Her iş için bir melek vardır, yani küçük meleklerdir. Melek anlayışı bu mantık üzerine kuruludur. Yahudilikte Hıristiyanlıkta ve Müslümanlıkta bunlara rastlanır. Yalnız tüm inançlar için en önemli Melekler 4 büyük melektir. İnanışlar arasında farklı isimler verilmiş olsa da, 4 büyük melek olarak tanımlanırlar.

Tüm Dinlerde 4 büyük melek mantığı hakimdir. Peki bu 4 büyük sayısını daha başka nerede görürüz? Evrende görürüz. İnanışlarda Tanrının 4 büyük ilişiği olan Melekesi vardır, bir bakmışsınız ki görselde de Evrenin ilişiği olan 4 büyük Elementi vardır.  Biri inanışta 4 büyük iken, biride görsel yaşamda 4 büyüktür.

Evrenin vazgeçilmesi imkânsız 4 temel elementi vardır. Katı Sıvı Gaz ve Foton’dur. Bunların genel isimlendirmesi; Işık Su Hava ve Maddedir.

Dinlerinde vazgeçilmez 4 büyük Meleği vardır. Onlar; Cebrail Mikail İsrafil ve Azrail’dir.

İşte tam burada tekil ifade olan MELEK yani MALİK yani TEK KUVVET tanımını belirtmekte fayda var. O MALİK Evrendir.

Kitap üzerinden sözlü olarak >Sizi BİZ yarattık tasdik etmeyecek misiniz< derken,

Yaşam üzerinden görsel olarak >Sizi BİZ yarattık tasdik etmeyecek misiniz< derler.

Bu yaratılma mantığını en güzel örneği ise Doğada koşup tepinen, esneyen ve yan gelip yatan insandır. Doğadaki her canlıyı yaratan Tabiattır. Tabiatın bilimsel açıklaması kendi kendine yenileyen bir enerji bütünlüğüdür. İşte O Tabiat ile, Tabiatın yarattığı nebatı ve hayvanatı karıştırmayınız! Bunlar yaratıcı Tabiatın kuvvetinin emeklerinin resmidir. Kitapta nasıl ki her şeyi yaratan Allah’ın bir yaratıcı Ruhundan bahsedilir. işte onun görselde ki karşılığı Evrenin yaratıcı Ruhu olan Tabiattır. O büyük Ruh MALİKTİR.

Detaylı bilgi için bu linke bakınız:  https://www.kuran19.org/2019/01/sad-s-5-bu-gercekten-cok-acayip-2/

Bu iki ayrı yerden, biri Kitaptan biri yaşamdan ifade edilen biçimdir ki, bu yazınsal ile görselin birbirine bakan aynasıdır. Bu ikisi birbirine denktir ikisi bir denklemdir. İşte bu 4 büyük olgu örnek Cebrail Mikail İsrafil Azrail Kitaplarda, adına Yüce Varlık dediğimiz yaratıcının ‘ilişikleri’ iken, aktif yaşamda ise Evrenin ilişikleri olarak Katı Sıvı Gaz ve Foton olarak karşımızda durmaktadır.

Öyle görünüyor ki, yeryüzünde ister inançlı olsun ister inançsız olsun fark etmez, hiç kimsenin asla inkar edemeyeceği gerçek bir yaratıcısı vardır. Fakat gerçek alenen buyken neden ayrılıkçılık içinde olunur? Oysa salt gerçek olarak kendi bedenlerine baktıklarında ne görüyorlarsa, Evrende de aynısını göreceklerdir. Bir inançlının kendine baktığında göreceği şey, beden ve ruhtur. Bir inançsızın kendine baktığında göreceği şeyde beden ve enerjidir. Biri yazınsala inanıyor görselle bağdaştıramıyor, biride gördüğünü kitapla bağdaştıramıyor. Oysa eksikte olsa her ikisi de gerçeği kendince tanımlamıştır. Öyleyse bu çekişme ve saldırganlık niye? Teki Soyutluğa diğeri de maddeciliğe inandığı için olabilir mi? Hangisi haklıdır? Belki ikisi de yanlıştır.

Şöyle bir örnek verecek olursak; Aynaya baktığımızda gördüğümüz siluet bizim beden yansımamızdır. Fakat aynadan dışa doğru baktığınızda görünen şey ise bedenimizdir. Yansıma olmadan neye benzediğimizi bilebilir miydik? Ya da ışık olmadan kendi varlık halimizi bilebilir miydik? Duyacağımız tek şey SES olurdu. İşte bunun Kitaplardaki karşılığı da aynen öyledir. ÖNCE SES VARDI. Hani, HUUU dedi oldu, ya da OLLL dedi oldu ifadeleridir. Asli öğeden kasıt Sestir. Bilim buna FREKANS der. Ayet ise bu frekans dalgasına SES der. Bilim Büyük Patlama der, Ayet Büyük Olay der. Hiçbir şey ne soyuttur nede somuttur. Yada her şey hem somuttur hem de soyuttur. Bilim bunu ispatlamıştır. Maddenin, örneğin bir kaya parçasının ya da toprağın, atomlarına ve atom altı parçacıklarına bakıldığında, resmen elektriksel bir dünyaya adım atılıyor. Maddeden eser kalmamış gibi görünür ama, büyüterek bakılan şey madde olduğu için, varlığına yoktur denebilir mi? Bunun tam tersi maddenin enerji denen soyut alemini görmedik diye soyutluk yoktur diyebilir miyiz?  Demek ki her iki anlayışta yanlıştır.

Allah-ın ilişikleri olan Melekleri demek – Evren-in Elementleri demek olan 4 temel öğedir. Onlar Dinlerdeki ve Görseldeki adları şöyle sıralanır. >Cebrail:Madde-Toprak İsrafil:Işık-Foton Mikail:Su-Sıvı Azrail:Hava-Gaz< olarak temsillenir. Bunlar bir araya geldiklerinde o büyük isimler Allah&Evren oluşur.

Allahın 4 Meleği olduğu inancı ile Evrenin 4 Elementi olduğu gerçeği yadsınamaz bir gerçektir. İşte bu toplamların tümlüğüne Kitapta (Senaryoda) Allah, Aktif yaşamda (Sahnede) Evren denir.

Nasıl ki kitapta Allah tektir, birdir, tümdür deniliyorsa, Evrende tektir, birdir, tümdür olarak karşımızda durmaktadır. Buna da tümdenliğin yek pare karşılıklı denklemi denir. Öyleyse Kitaplar Evrenin sözleridir.

Nasıl ki İnsan kendi bedenini oluşturan 4 temel elementten birinden yoksun kalınca İnsan sözcüğü anlam bulamıyorsa, Evren&Evren içinde aynı şey söz konusudur. Bu sebeple varlığı kendinden kaynaklı sözü, bir mecburiyeti ifade eder. Yani Enerji ve onun bedenlenmesinin ne başı vardır nede sonu olacaktır. Kıyamet denen olayın ne olduğunu kısaca açıklayayım. Kıyamet TÜMDEN BİR EVRENİN yıkılması değildir. Bunu izah etmekte fayda var. Kitapta kıyamet denen kavram, yani güneş sistemlerinin bir gün yıkılacağının bildirisi, bugün gök adalarda gözlemlediğimiz yıldız sistemlerinin çökmesidir. Bir güneş sistemi çökmeye başlayıp karartılırken, bir bakmışsınız yeni bir yıldız sistemi doğmaktadır. Ayette buna aynı halde şöyle der. >Yıldızlar söndürüldüğü zaman, Gezegenler saçıldığı zaman, Denizler kaynatıldığı zaman, Yeryüzü sarsıldığı zaman, ve yerler ve gökler yeniden yaratıldığı zaman vb. Ve yerler ve gökler yeniden yaratıldığında vb< ifadeler, o baktığımız göklerde az evvel tarif ettiğimiz şekilde görürüz. Demek ki Kitap ile görsel birbirine ayna gibidir. Buda bir denklemdir.

Şimdi kendimizi o yıkılan sistemlerin içinde yaşam süren varlıklar olarak düşündüğümüzde, durumu nasıl açıklarız? Güneş sistemimiz ya da galaksimiz çöküyor deriz. Artık hiçbir şeyin önemi olmaz ve sadece kaçışırız. Demek ki Kitapların kıyametten kastı, her gün gözlemlediğimiz bir gerçeğin sözlendirilmiş halidir. Bu makro olayı kendi bedenimizde bile alenen görürüz. Sürekli birtakım hücrelerimiz ölür ve yeniden başka hücrelerimiz doğar. Evrende ki işleyişte aynıdır. O çöken güneş sistemleri adına yıldızlar dediğimiz olgular, Evrenin hücreleridir. Kendini yenilemek üzere vakti dolan hücrelerini öldürür ve yeniden bir hücre yani yıldızı oluşturur ve peşinden gezegenleri oluşturur. Evrende gördüğümüz ve bilimsel olarak gerçekliğini kabul ettiğimiz bu olay, vakti gelince bizim güneş sistemimizin de kaderi olduğu kaçınılmaz bir sondur. Görselde alenen gördüğümüz ve inkâr edemediğimiz bu olay, Kitaplarda adına kıyamet denilen olaydır. Teki sözel teki görsel olarak alenen karşımızdadır. Bu ikisi birbirini destekleyen bir gerçektir.

Birde yeniden diriltilme mantığı vardır. Bunun cevabı son derece basittir. Bu olay bir mantığa hangi açıdan baktığımızla alakalıdır. Doğru soruyu sorarsak doğru cevabı alırız. Bu işin raconu budur. Yeniden diriltilme olayı bizi, neden şimdi varsın sorusuna götürür. Madem yeniden yaratılmaya yok öyle bir şey diyorsam, öyleyse şimdi nasıl yaratılmış olduğumu da açıklayamamış olmam gerekir, öyle değil mi? Ama inkâr edemediğimiz şimdiki varlığımızın nasıl yaratıldığını bilip izah edebiliyorsak, yerden çamurdan bataklıktan evrile evrile olduğunu söylüyorsak, aslında bu söylem bir sonrakini de izah etmişiz demek değil midir? Şimdiki varlığım önceki varlığımın yokluğuysa sonraki varlığımı olmayacak diyebilmem için şimdiki varlığımı da inkâr edebilmem gerekir, öyle değil mi? İlk yaratılışımızın bir bataklık ortamında Sudan geliştiğini biliyoruz. Peki bunu ilkin Evren yapmadı mı? Öyleyse Evren bunu yeniden neden ve nasıl yapamasın? Yüce yaratıcı o değilmi? Tüm bu formüllerimiz Evrendedir ve Evren yüce yaratıcıdır. İnanın bunu yeniden yapabilir. Basit bir örnek olacak ama, öldü sandığımız bir bilgisayarı, işi bilen bir ustanın elinde yeniden hayata geçirilmesi ve bilgilerimize yeniden kavuşabilmemiz gibi…

İlkini yapan Evren bunu yeniden yapacak olan Evrendir. Keyfi olarak nasıl inkâr edebiliriz?

Anlaşılmıştır ki Allah&Evren, ne soyut nede somut bir varlık değildir. Çünkü katı sandığımız madde aslında büyüteç örneğinde ki gibi, katıda değildir. O varlık işte gözler önünde duran Evrendir. O bir canlı varlıktır, sadece büyüklüğünden ötürü onun bütünlüğünü göz içinde alıp kavrayamıyoruz. Bizler ise onun vücudunda gezinen mikro varlıklarız. Buda bir duygudaşlık meselesidir. Onunda cevabı şöyledir. Bizim Evrenin vücudundaki durumumuz, kendi vücudumuzda gezinen mikro varlıklar gibi olmamızla eşdeğerdir. İnsan neden Evrenin tüm elementleri bünyesinde barındırır? Bunun besbelli olan nedeni, Evrenin yaratıkları olmamızdır. Kendinde ne varsa bizde de o olmak mecburiyeti içindeyiz. İşte O Evren, kendi hareketsizliği (aslında kıpır kıpır) içinde hareketli varlıkları, kimisi bilinçli kimisi bilinçsiz Evrenin 4 bir yanında yaratmıştır. Öyleyse Kitap ve Kitaplar bize ne anlatmak istemektedir? Biz Evrenin sesiyiz demek istemektedir. Buna karşın Evren bize ne öğretmektedir? Bizde o Sesin Bedeniyiz demektedir.

Peki anlaşıldığı üzere durum buysa, Kitaplar Evrenden ve içinde olan varlıkların mevcudiyeti ve de hiyerarşisinden başka bir şey anlatmıyorsa, bu kitapları ilkin ortaya koyan adamlar hangi inanç kavramına girer? Bu adamların inanç önderi kimdi? İbrahimdi değilmi… Temel kavramı anlaşılır biçimde anlatabildiğime inanıyorum. Neyi ret edip neyi kabul ettiğimize çok dikkat etmeliyiz.

Ne demiştik? Allah soyut bir varlık değildir demiştik. Ve yine ne demiştik? Evren kendi hareketsizliği içinde aktif (hareketli) canlılar yaratandır demiştik. Öyleyse Allah’ın kendisi bile madde ile karşımızda Evren olarak görünüyorken, Evrenin herhangi bir yerinde soyut, gözle görünemez bir varlık olabilir mi? Olamaz. O zaman Evren içinde hareket kabiliyeti ile donatılmış olan canlılar nelerdir?

1- Bilinçliler

2- Nebatlar

3- Hayvanat

Akıllı varlıklardan tanımlaya bildiğimiz insanoğludur. Ama bir gerçek daha vardır. İnanışlarda bir de her iş için koşuşturan o büyük melekenin yarattığı küçük melekler vardır.

İşte tamda burada çoğul ifade edilen melekler sözcüğünün bu isimlendirmeyi neye istinaden aldığını açıklamak gerekir. Arapçasında >almalayika< diye sesledirilen bu çoğul ifadeye şöyle baktığımızda kelimenin kökeninin nasıl geliştiğini anlamış oluruz. Almalayik-a -> ilma/İlme Layıka/Layıklar sözlerinin bitişmesi ile almalayika/ilmelayıklar olarak seslendirilmiştir.

İlim; derin bilgi demekken, layık olanlar ise; Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olanlar demektir. Bu mantığın tüm arka planı ise Bakara Süresi 30 31 32 33 34 ayetlerinde net olarak gösterilir.

Peki onlar kimdir? İşte onlarda Alemlerde&Galaksilerde bulunan Ademden İlim konferansı alan uzaylılar dediğimiz varlıklardır.

Kitaptaki Allah, Dünyada yaşayan insanlardan ve Alemlerde uçuşan Meleklerden bahsederken, karşımızdaki Evren ise içinde İnsanoğlu olan Dünyayı ve Galaksilerdeki bulunan Uzaylıları resmeder. Buraya kadar anlatılan her şeyin bir denklemler bütünlüğü içinde olduğuna tanığız. Açıkça ortaya çıkmıştır ki, Kitaptaki melekler resmen Evrendeki uzaylılardır.

Link: https://www.youtube.com/watch?v=hLpdQnwCBx4

Kitaplar ilahi senaryodur, görsel ise sahnelenmesidir.

Melekler/Uzaylılar ile İnsanoğlunun ilk karşılaşması Adem ata ile gerçekleşmiştir. Bunu tarih sayfalarında Uzaylıları temsil eden figürlerde net olarak görürüz. Uzaylılar ile İnsanoğlu yan yanadır. Şimdi hepimizi şaşırtacağına inandığım bir konuyu buraya taşıyacağım. Uzaylılara tüm Evreni ilk tanıtan ve açıkça konferans veren ilk kişi Ademdir.

Bunu açıklayabilirim. Bu konuda Bakara süresinin şu ayetlerini referans alalım.

30- Bir zamanlar Evren göklerdeki krallıklara seslenmişti; “Ben Yeryüzüne peşi sıra hâkimiyet kuracak bir insan atadım” Onlar; “Orada düzeni bozup kan akıtacak birisini mi yetkilendirdin? oysa biz Seni övgüyle yüceltiyoruz ve Seni kutsuyoruz” dediler. O ise; “Ben sizin öğrenemediğinizi biliyorum” dedi.

31- Ve Âdeme her şeyin aslını gökleri dinleterek öğretti. Sonra göklerdeki krallıklara dedi ki; “Hadi Bana bunları doğru düzgün tanımlayın.”

32- Onlar: “Yüceler yücesi, biz Senin bize ne demek istediğini kavrayamıyoruz, Sen her şeyi biliyorsun” dediler.

33- Dedi ki: “Âdem, onlara her şeyi adlarıyla tanımla. Onlara her şeyi adlarıyla tanımlayınca” dedi ki: Ben, göklerin ve yerin gizemlerini sizin anlamadığınızı, sizlerin de neyi bilip neyi bilmediğinizi söylemedim mi?”

34- Ve işte o zaman göklerdeki krallıklara; “Âdeme saygı gösterip itaat edeceksiniz!” dedik. Hemen itaat edip saygılarını belirttiler. Yalnız Sibel’a kabul etmeyip kibirlendi, emire karşı geldi.

Gördüğünüz gibi Âdem burada, açıkça göklerdeki krallıklarla bir konferansa katılıyor ve ders veriyor. Durum o kadar ilginç ki Evrenin en bilge ilk canlısı İnsan olmuştur. Ve durum yine o kadar çirkindir ki, en cahile dönüşüp, bu sebeple Evrenle olan iletişim bağını koparanda yine insandır.

Âdem her şeyi gökleri dinleyerek öğrenmiş, öğrendikten sonra Uzaylılarla ilk karşılaşmasında ise, öğretici olmuştur. Peki bunu nasıl gerçekleştirdiler?

Çünkü Evren aslında tıpkı siz biz gibi konuşuyor. Evet bu doğrudur. Bilim bugün bunu da ispatlamaktadır. Alta o linki bıraktım. Altta dinleyeceğiniz ses frekansının analizlerini en iyi yapabilen Ademdi. İşte ayette > Âdeme her şeyin aslını gökleri dinleterek öğretti< ifadesi İnsanın algı sisteminin diğer akıllı yaşam formlarından çok üstün olduğunu gösteren bilgidir. Sonra sonra o frekansı algılayamaz olduk. Aslında ses kulağımıza geliyor fakat o dalga boyunu ayrıştıramıyoruz. Böylelikle de ne dediğini duymuyoruz. Evrenle bu anlamda bağımız kopmuş durumdadır. Ademden sonra ortaya çıkan bazı kimseler bunu anlatmaya çalışmıştır. Haklarını teslim edelim, kendi zamanın çoook üstünde karakterlermiş. İşte o adamlar şöyle dediği vakit: >Yahu bana bir ses bazı şeyler söylüyor size yalan söylemiyorum, bana dikte diliyor ki Evrenden başka Tanrı yoktur, git şu putperestlere bildir< dediğinde ya gerici ya deli ya da soytarı falan dendi.

Vereceğim linkte Allah’ın & Evren’in sesini duyacaksınız.

Link: https://www.youtube.com/watch?v=mNUj-7FqgQE

Fakat yine de bizimle bir çeşit konuşma şekli var. Bunun Kitaplar ve sayılar üzerinden olduğunu belirtir. Artık canlı sözler yerine bizi, Kitaplar ve sayılarla baş başa bırakmış durumdadır. Altta ki link ise bunun ispatıdır.

Link: https://www.kuran19.org/2020/06/4098/

Melekler konusu tamamen aydınlatılmış durumdadır. Hepinize farkındalık temenni eder başarılar dilerim.

Not: Bir Ufo yani tanımlanamayan gök araçları görmek istiyorsanız, gökyüzünü yeterli derecede gözlemleyiniz. Bunu en yoğun Eylül Ayının Ekinoks günü ve gecesi görürsünüz. Eylül Ayı Kuran indirildiği aydır. Kadir gecesi ise Ekinoks gününün olduğu gecedir. Sabaha kadar devam eden bir hareketlilik olur. Tan yeri ağarıncaya kadar bir esenliktir o…Umarım sizlerde şahit olursunuz.

Kitaplar bize mitoloji anlatmıyor, çevirisini yapanlar mitoloji yapıyor.

Evrenin her şeyi bilimseldir.

‘Erdoğan Metin’