Cinler kimdir

CİN NEDİR: 

Tanrı sesleniyor. ”Ne kadar az düşünüyorsunuz” aslında bu sesleniş onlardan olan beklentisinin ne kadar yüksek olduğunu gösterir.

Tabiat ve içindeki işleyiş düzeni, bilimsellikle çözümlenebilen bir fenomenden başka bir şey değilse, yaratılmışların mahiyetlerini çözümleyebilmek neden öyle olmasın? Tanrının fiziksel varlığı dahil yarattıklarından da hiçbir şey gizli değildir. Ayrıntılı bilgi için linke bakınız:
http://www.kuran19.org/2019/01/sad-s-5-bu-gercekten-cok-acayip/

Bizden istenen, sırlı sözcüklerin içindeki ip uçlarını değerlendirip gizemi çözmektir.

Hayal edebiliyor muyuz? Öyleysek, bu düşünebiliyoruz demektir. Fakat önemli olan o hayal gücünün aktif varlığı değildir! Önemli olan neyi ne kadar derinlemesine hayal ettiğidir… Düşüncemiz, bir bilinmezi, bir muammayı üzerinde yeterince derinleştiğinde çözebilir. Evet, o muamma her ne ise Allah’ın izniyle biz onu çözümleyebiliriz.

***
SOYUT sanılan CİN fenomenini SOMUT olarak sunmaktan onur duyuyoruz.


Geleneksel tavır (öğrenilmiş çaresizlik) ’ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve de doğru yolda da değilseler’ ifadeleriyle terk edilmesi istenen bir tutumdur. O yüzden, bir gizemin açığa çıkarıldığı bu yazıyı objektif (tarafsız) olarak okumalısınız.

Anlatılanları konunun bitimine kadar  ’dinleyerek’    okursanız, neyin ney, kiminde ne olduğunu kavrayacaksınız. Yazıda sizlere, cinlerin ayetlerdeki mahiyetlerini, (nitelik ve iç yüzlerini) o mahiyetlerin aktif yaşamda kimler ile örtüştüğünü örneklerle anlatacağım. Yazıyı okuduktan sonra sizin cinler hakkında şimdiye kadar öğrendiğiniz her ne varsa, yine tarafsızlık ilkesine bağlı kalarak, geleneksel anlayışla Kuran anlayışı farkını kıyaslayınız.

Kuran’da, biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık dendiği halde, neden cinler hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz? Neden onları tam anlamıyla tanımlayamıyoruz? Meraklı araştırmacıların yaptığı çalışmalardan birinde gerçeğe yakın tek fikir vardır. Bu fikir, Cinlerin AJANLAR (casuslar) olduğunu savunan fikirdir. Bu fikre göre cinlerin sanıldığı gibi soyut varlıklar olmadıkları, onların görev icabı, vazifelerini gizlilik perdesi içinde yaptıklarından ötürü Kuran’da böyle anıldıklarını söylemektedir. Bu fikrin gerçeğe en yakın tek kısmı şudur. ’Cinler soyut bir varlık değildir’ düşüncesidir. Tüm çalışmada doğruluk payı sadece budur.

AJAN fikrinin sahibinin bilgileri geleneksel saçmalıklardan akla daha yatkın olsa da yeterli değildir. Bu yazıyı bir gün okumasını, çözüm bulamamış olduğu konularda daha iyisini görebilmesi adına temenni ederim.
*
Allah, Rahman S, 33 te şöyle seslenmektedir. ’eyy CİN’  ve ‘İNS’ >toplulukları< diyerek , belli belirli, isimler vermiştir. Net bir ayrışım yaparak CİN ve İNS sıfatı ile anmıştır. Bu seslenmeyle yaptığı çağrı, geçmişten, en baştan buyana var olan karakterlerin öz ismidir.

Bu isimlerin ilk anıldığı yeri ve zamanı unutmamalıyız. CİN simi ve İNS ismi Adem’in varlık aleminde sahneye çıkarılması planlanan zamanda, karşısında duranların karakteristik gösterisidir. Allah’ın Cin ve İns seslenişi, geçmişten bu güne ve bu günden geleceğe dönüktür. İlk belirlenmiş olan isimleriyle hiç değişmemiş, değişmeyecek olan seslenmedir. Kesin ifadeli iki ayrı isimleme karşısında bizler, söylenenin dışına çıkamayız! Bir çözümü varsa, söylenen neyse onun üzerinden çözüm aranıp bulunmalıdır. Tüm zamanların içindeki iki ayrı türü, tanıtıldığı gibi yine iki tür olarak tanımlamalıyız. CİN ayrı karakterdir, İNS ayrı bir karakterdir. İkisinin kombinasyonu ise ‘İNSANDIR’ sözcüğü ile belirtme tanımıdır.

Cinler için çok fantastik fikirler vardır. Elektrik olduğunu düşünenler var, kedi, keçi, kısa boylu ters ayaklı huni şapkalı, uzun kulaklı, koca gözlü sivri dişli vs..

Kimileri bundan nemalanır. Kimisi  popülerliğini devam ettirmek maksadıyla ‘medyada cin çıkartma seansları’ ile şov yapar. Hepsi saçmadır hiçbirinin aslı astarı yoktur. Her yeni nesil bilinmeze bir taş atmış, birine bin katmış, böylece toplum içinde çarpık bir bilgi kirliliği oluşmuştur. Allah’ta onları o sapıklık içinde öylece bırakmıştır. Hatta şaşkınlıklarını artırmış sonunda onlar şizofren olmuştur.

Az sonra örneklerle okuyacağınız bilgileri toplumsal anlayışın fikirleriyle kıyaslayınız. Hangisinin daha akla yatkın, hangi bilgi daha şeffaf hangisi yaratılışa dair dürüst bilgiler düşününüz.

Aklın, (düşüncenin) sübjektif hali kişinin yorum gücüdür. Sübjektiflik kişinin kendi öz anlayışı ile kendi aklının ona sunduğu karelerdir (resimleridir). Kişi, bir şeye tam anlamıyla güven duyması için, bir şeyi (ya da bir bilinmezi) doğru tanımlayabilmesinden önce, o meseleyi objektif durumda görmüş olması gerekir. Az sonra okuyacaklarınızı objektif olarak okuyunuz, sonra eski bilgiyle yeni bilgiyi yine tarafsızlık ilkesine bağlı kalarak karşılaştırınız.

Bu bilgi eski devrin kapanışı, yeni devrin başlangıç bilgisidir.
Bu sebeple, lütfen dikkatle okuyunuz!

Uzun yazı yoktur keyifsiz yazı vardır.

Cinleri daha önce hiç böyle tanımamıştınız. Kimyanızda bir değişme hissedebilirsiniz.

Besleyen ve Koruyan Evrenin ismiyle.

CİNN
Gerçek şu ki, onlar (cinler)  yolda dosdoğru gitselerdi onlara bolca su verirdik. Ki onunla onları sınayalım. Kim Rabbinin mesajından yüz çevirirse onu zorlumu zorlu bir cezaya süreriz. Cin S,16 ve 17
>Bolca su< anahtar kelimelerden biridir. Bolca su ifadesi önemli bir ip ucudur. Bolca su ifadesi hem bildiğimiz su demektir hemde Kuran kitabı için bir şifa tanımıdır. 

Kuran kitabındaki kıssalar >bizim için< ‘tam’ ölçüdür. Kuran kitabının yeterliliğine inanıyorsanız kendinizi ona tamamen teslim etmelisiniz. Ona teslim olmak demek ondan başka bir kaynağa yönlenmeden ona sarılmak demektir. Arayacağınız her ney ise ondan bulmalısınız demektir. Gizli sanılan bu bilgi o anda ilgili kişi için hayati önem arz eder. Cevapları bulabilmek için Hadis, siyer, külliyat, fıkıh, vs kaynaklarına gitmemeli! Konu Kuran’ın konusudur sadece onu dinlemeli. Kuran’dan ayrı bir kaynak arayışı çok büyük bir ayıptır. Doğru bilgi sadece kaynağından alınır.

Kuran yetersiz değildir! sadece gereksiz şeyleri anlatmaz.

Kuran anlattığı kıssalarda farklı bir dil kullanır. Kullandığı dilde acayip bir ahenk var, sanki yedi boyutlu gibi, bir şeyi hem olduğu gibi anlatması, hemde okuyucunun sınırlarını zorlar cinsten.

Herkes şüphesiz önce kendi aklını en iyi akıl olarak görür. Kuran ise bunu ispatlamaları için onların önüne bir muamma koyup, hadi bakalım kendini çok akıllı görüyorsan çözümle der gibi…

Bu durum şu kıssada çok iyi anlatılmıştır.

18/Kehf Süresi
60 – Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim.”

61 – Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.

62 – İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: “Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk” dedi.

63 – Adam: “Gördün mü? dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti.”

64 – Musa da demişti ki: “İşte aradığımız o idi.” Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.

Bu kıssada anlatılanları sadece iki adamın bir şeyi ararken sahil boyunca yürüyüşü olarak yorumlayanlar kıssada işlenen ikinci sesleniş mantığı kavrayamaz. Kuran ayetleri çok seslidir, bir sesi yaşanan bir olayı olduğu gibi anlatırken diğer sesleri, o yaşanan anın her karesini, ders çıkarım amaçlı öğüt verici bir dille seslendirir. Kıssadaki derin anlamı anlatmaya çalışacağım, umarım iyi bir sonuç elde ederiz ve ne demek istediğim anlaşılır olur.

Musa aklındaki bir sebep için, yol arkadaşına iki denizin birleştiği yere kadar gitmeleri gerektiğini söylüyor. Bu zahmetli yürüyüşe aklındaki bir sorunun cevabını bulmak için başlamakta. Hedefleri olan o yere vardıklarında ise, bu yola girmelerini gerektiren sebep olan niyetlerini (balıklarını) unutuyorlar. Kıssadaki balık niyeti simgelemektedir. İkisi de samimi olarak çıktıkları bu yolda ortak bir niyet taşıyorlardı. İki denizin olduğu yere vardıklarında bir çıkmaza girip kayboldular, sonra birden niyetlerini unuttuklarını fark ettiler. Yol arkadaşı diyor ki ‘biz sonuçlar bulacağımız bir yola çıktık, en sonunda sağlam sandığımız bir kayaya da vardık, fakat yola çıkarken ki niyetimiz başkaydı biz onu unuttuk.’ Biz unutunca oda yolunu tuttu ve bizden uzaklaşıp kayboldu.  Onu hatırlamamızı da bana şeytan unutturdu.’ diyor.. Musa ise, ‘şimdi bu yola çıktığımız ilk yere gerisin geriye dönmeliyiz işte bu yolda aradığımız gözden kaçırdığımızda zaten oydu’ Gerisin geriye dönecekleri diye adlandırılan yer ise Kuranı temsil etmektedir. Kurandaki sırların, soruların cevabı yine kendi denizinde gizlidir. Kim Kuran’dan başka bir kaynak edinirse, sadece zahmet etmiş olur, yorulur, sonra boğulur… Herkeste Musa olmadığı için geriye dönmeyi başaramaz ve kaybolur. Günümüz alimleri buna en güzel örnek değilmidir? Başladıkları ilk yer Kuran’dır ama, o yolda bir şeyin cevabını bulmak için, hadis, sünnet, fıkıh, siyer, müçtehitlerden nameler vs. ile, hiçbir sonuç elde edemeyecekleri yerlerde ömür tüketmekteler.
Bu kıssa, iki kişinin başından geçen yolculuğunu, hemde o yolculuktan çıkarılması gerekli olan dersin, diğer bir dille dolaylı olarak bize anlatımıdır.

Kendimize Müslüman diyorsak, Kuran’dan başka bir kaynak kabul etmemeliyiz. Kendilerine verdiğimiz kitabı ancak gereği gibi okuyanlar var ya? ona ancak onlar iman ederler ayetini, Allah Kuluna yetmez mi ayetini, Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık, ayetini İLKE edinmeliyiz.

Kaynağımız sadece Kuran, konumuz CİNN. Allah bizim anlatım dilimi okuyanların da anlayış kuvvetini artırsın.

Zariyat S, 56 da,  ‘Ben İNSİ ve CİNNİ bana kulluk etsinler diye yarattım’ demektedir.
İnsan S, 2 ayetinde ise, ‘Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık. >ONU< İMTİHAN etmekteyiz. Bu yüzden onu işitici ve görücü yarattık. Demektedir. Zariyat 56 da, her iki türünde yaratılması açıkça belirtilmişken, İnsan S,2 ayetinde ise NEYİN test edildiği bildirilmektedir. İnsan S, 2 ayeti, imtihan olucunun sadece ins olduğunu açık bir dille belirtir. Öyleyse, GELENEKSEL İNANÇTAKİ ANLAYIŞ OLAN, bizimle birlikte imtihanda olan gözle görünmeyen cinler mantığı hatalıdır. BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASI BU REFERANSIN BİLDİRMESYİLE İMKÂNSIZDIR. Demek ki cinlerde SOMUT varlıklardır.

Ayete göre, varlığı SOMUT olarak belli olan, İNSAN test edilmektedir. İnsanın test alanında herhangi başka bir SOYUT varlığın olmadığını, (biz ‘İNSANI’ test ediyoruz) ayetinin kesin ifadeli dilinden anlıyoruz.
Öyleyse cinleri şu andan itibaren soyut değil >SOMUT< bir varlık olarak düşünüp çözümlemeliyiz.

Bunu kavramak için bakış açımızı değiştirelim. İşte bakış açımıza yön verecek olan ayet, yine zariyat süresinin 49. Ayetidir. Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki iyice düşünürsünüz.

Her şeyden iki çift yaratılması ve iyice düşünmek?. Düşün kadarsın, düşün bakalım ne kadarsın,
*
Cinler hakkındaki en muteber bilgiler Süleyman peygamberin kıssasındaki anlatımlarda vardır.

Farklı ayetlerde de olmak üzere cinler, bugünkü görünmez mantığının tam aksine, görünen, konuşulan, herhangi bir iş yaptırılan, orduda yada hayatta görevlerini yerine getiren aleni varlıklardır.

Örnek ayetler: ‘Süleyman’ın cinlerden’ insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu. + Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman onun öldüğünü ancak asasını yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda Süleyman yere) yıkılınca anlaşıldı ki, cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü ceza içinde durmazdı.’ (Neml S: 14, 17)

Cinler ayetlerde görüldüğü gibi somut varlıklarmış, Ahzap S,62 ‘Allah’ın davranışında bir değişiklik bulamazsınız’ ayetini de referans alınca bilmeliyiz ki, CİNLER YİNE ŞU ANDA GÖRÜNÜR durumdalar. Hemde öyle bir haldeki öyle ajan statüsünde değil bizzat her gün gözümüzün önündedir. ÖYLEYSE BİZLER NEDEN GÖREMİYORUZ? Sebebi, Musa ile Yol arkadaşı gibi Kuran’dan uzaklaşıp iki denizin olduğu yere kadar alabildiğine uzaklaşmış olduğumuz için midir? Evet öyledir.

Süleyman’ın ordusunda ‘cinlerden’ oluşan bir birlik (topluluk) vardır. Bu cin birliği ortamdaki herkesle irtibatlıdır. Süleyman’ın ordusunda görevliler, sarayında varlar, hepsi aleni olarak gözler önündedir. Süleyman’ın ordusuna büyük kazanlar ->(aş-yemek) yaparlar, dalgıçlık yaparlar ->(deniz ürünleri), haber getirirler -> (bilgi), vs vs.. Buradan anlıyoruz ki cinler, gözle görünür elle tutulur belirgin bir forma sahip kişilerdir. İnsan formasyonu içinde hangi tür böyle yeteneklidir? Erkekler mi?

Yine aynı şekilde Muhammet peygamberi dinleyen cinlerinde görünür bir halde olduğudur. CİN S. 1 ayetini inceleyelim. Bildir: bana vahiy edildi ki bir takım cinni benden Kuran dinleyip de şöyle demişler. Şüphesiz biz, hayret verici bir Kuran dinledik. Burada Muhammet peygamberi dinledikten sonra oradan ayrılan ve gittikleri yerde dinledikleri Kuran’ı met eden bir Cin topluluğun sözlerini görürüz. Ayetteki geçmiş zaman ve gelecek zaman diline dikkat ediniz! Peygamberden Kuran dinlemişler ve oradan ayrılıp gittikten sonra, dinledikleri Kuran’ı çok beğendiklerini söylemişlerdir. Bu durum daha sonra Resul Muhammet’e aktarılmıştır. Dikkat ediniz! Resul Muhammet masallardaki gibi cinlere has bir tebliğ yapmıyor, herhangi bir zaman diliminde belirli bir mevkide her zamanki gibi görevli tebliğini yapmaktadır. O esnada Cin diye adlandırılan bir gurup oradadır. Herkes gibi onlarda Kuran’ın sunduğu bilgileri dinlemiş, sonra gittikleri yerde Kuran’ı övmüşlerdir.

Cinlerin Süleyman ve Muhammet Resul üzerinden aktarılan ortak bir noktaları vardır.

Süleyman kıssasında cinler haber getirirlerken, Resul Muhammet’i dinleyen cinler de haber götürücüler olarak iş yapmaktadır. ‘Söz getirip söz götüren’ bu iki ortak nokta kimin karakteristik özelliği olabilir?.. Ajanlar olduğunu savunanlar kısmen haklı, ama bu GENEL olarak söz getirip söz getiren laf taşıyan Cins kim olabilir?

Cinler için ayetlerde anlatılan vasıflarından ayrı bazı entrikalar içinde olduklarının da bilgisi vardır. Mesela ‘medyumluk, gaybı bilgilere ulaşmak, bazı hadiselerde hâkimiyeti olduğunu sanmak’ bunlar çok önemli ayrıntılardır. Şimdi ise Cin Süresinde Muhammet Peygamberi dinledikten sonra Cinlerin söylediği bir ayete daha göz atalım.  Meğer bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş (Cin S.4) (geçeği görmüş imanlı cinler)

Ayetten şu net olarak anlaşılıyor ki bu kişiler hususi bir bilgilenme için oraya gelen kişilerdir. Kuran karşısında edindikleri bilgiden sonra olmadık iftiralar atan kişiyi, dillerinde >BEYİNSİZ<  olarak ifade etmektedirler. (beyinsiz ifadesi ilgi çekici)

Cinler adlı ırkın takındıkları karakteristik tutumu olayların ahengi içinde olduğu gibi anlatılmaktadır. Kazanlar (aşlar) hazırlayan, denizden ürünler çıkartan, söz getirip götüren, becerikli, maharetli varlıklar…
Ayetlerdeki tutumları, konuşmaları, CİN sözcüğü üzerinden geçildiğinden ötürü onlar üzerinde bir görünmezlik kalkanı vardır. Böyle olunca Cinler Kuran okuyucularına bir gizem olarak durmaktadır. Halbuki başlangıç ayetlerinde bu bir gizem değil sınıftır. Cinler bir sınıftır İnsler bir sınıftır. Akıllıydık değil mi? Hadi bakalım buyurun bunu çözün…

Kuran’da fiziksel olarak göründükleri ayan beyan belli olan Cinlerle bu günkü Cinler arasındaki fark nedir? Allah onları sizlerin göremeyeceği bir yapıları vardır, onlar latif varlıklardır demediği halde, biz onları neden göremiyoruz? Yada onların kimliklerini verilen onlarca ip ucuna rağmen neden akledemiyoruz? onları neden tanımlayamıyoruz? çünkü! en büyük sebep yine Hakka S,42 ayetinde (Ne kadarda az düşünüyorsunuz) diye gönderme yapılan Kuran okuyucusunun dikkatsizliğidir.

Buna birde geçmişten gelen yanlış arka plan bilgileri eklenince, bir muamma olarak gizemini korumaktadır. Onlar Söz getirip götürür, (dedikodu) kazanlarla Aşlar (yemekler) yapar, denizi sever dalgıçlık yapar deniz süslerini sever, ondan ürünler hazırlar, heykeller/süsler/biblolar yapar?…

Hatırlayınız! Adem mülke ilk geldiğinde yanında Eşi vardı! yani ‘erkek ve dişi’
Bakara S,35 ve Araf S, 19 da ‘Adem sen eşin Mülkte yerleş’… der.

Allah kimlere der bunu? Adem ve eşine, erkek ve dişiye, öz tanımlarıyla da  İns’e ve Cinn’e der.

İNSAN Formasyonu! :  Tek isim. Tür olarak erkek ve dişi, her şeyden iki çift yarattık ‘’UMULUR Kİ İYİCE DÜŞÜNÜRSÜNÜZ’’ iki çift, adam ve kadın, Adem ve Eşi, Erkek ve dişi.

Bu ikisinin tek çatı altında isimlendirilmesi İnsan sözcüğüdür. İnsan sözcüğü EŞEY olan iki ırkı (iki çift) >erkek-dişi< olmak üzere eşeyleri bütünleyici bir söylemdir. İnsan sözcüğü, topraktan insana evrimleştirilen, birbirini dölleyici organizmaya verilen ortak addır. Bilgisini sıfırdan başlayarak öğrenen bilinçli bir canlıdır. Eşeylerin fiziksel formundaki farklılıklardan kaynaklı tanımlamasına, Erkek ve Dişi denmektedir. Ayrı organlara, ayrı düşünce sistemine, ayrı kuvvete sahip bu eşeylerin test alanındaki ortak tanısı İNSAN olarak anılır. Birbirinden döllenen ayrı özelliklere sahip bu iki farklı bedenin zihinsel işletim programları da birbirinden farklıdır. Teki (adam) gördüğünü direk bilgi merkezine (beyincik) aktarırken, diğeri (kadın) gördüğünü sağ ve sol beyin lobunda çaprazlama analiz eder. İnsan formundaki iki ayrı cinse sahip bu varlık, kendi formları dahilin de yapılan tanılama da, Adam (ins-inse) rolündeyken, Kadın (Cin-Cinne) rolünde tanılanır. Bu onların en baştan bu tarafa zihinsel karakteristik programıdır. Bu formasyonun ortak adı ise İNSANDIR. Unutmayınız! Karışık bir dölden kimin test edildikleri belgelendi. Artık soyut yok oldu onun yerine kadınlar geldi!

İnse erkektir (adam), Cinne dişidir (kadın) dır. Cinler kimmiş? biz İns lerin zıttı olan kadınmış.

Dünyadaki test süresinde sorumlulukları, kendilerine Zariyat Süresi 56.ayette şöyle bildirilmiştir. Ben ins’i (yani erkeği) ve cinn’i (yani dişiyi) bana kulluk etsinler diye yarattım. Demiştir. Ayetteki kulluk, bu formasyona sahip erkek ve dişiden beklenen yoğunlaşma, kulluk adaptasyonudur.

Kadınlarımız (cinlerimiz) nemi yapar? hayata yön verecek olan siz, Adam/Âdem/Resul olanların annesidir. En önemli rolü oynayan eşeydir. Kuran’da hiçbir peygamberin annesi kötü olarak anılmaz! Çünkü! Bizden de iman etmişler vardır hak yoldan sapanlar da. demişlerdir. (erkeklerde böyledir, iman edenlerde vardır hak yoldan sapmışlar da) Kuranda oğulları peygamber olmuş hiçbir kadın (cinni) kötü anılmaz, FAKAT! babaları yoldan çıkmış birçok peygamber bulacaksınız. Kuranda kutsal olan anne iman etmiş CİNNİDİR.

Adem!? sen ve eşin cennette yerleş orada istediğiniz yerden yiyin. Bakara s.35 de Adem’in eşi, fiziksel ve ruhsal olan zıttıdır. Bizim her gün yanımızda olduğu halde tanımlayamadığımız cinler bizim kadınlarımızdır. Âdem olacak aklıselimler, peygamberler, onlardan doğurtulur. Âdem olup, peygamberlik yapacak erkek çocukları doğuran cins olarak vazifeleri eşsizdir. Dişilerimiz bu anlamda çok anlamlı ve kıymetli bir varlıktır. Sizi onlara eziyet etmekten MEN EDERİZ!

Şu ayeti tekrar inceleyelim. Gerçek şu ki, onlar (cinler)  yolda dosdoğru gitselerdi onlara bolca su verirdik. Cin S.16
Ayette onlara bolca SU verirdik der. Dikkat ediniz kadınlar çok az su içer! Ayrıca Kuran’dan daha çok bilgilendirir, mevcut olandan daha fazla muhakeme yeteneği verirdik demektir. Kadına bolca verilmeyen SU, aynı zamanda Peygamberliğe ulaşamayan bilinç leri de demektir. Kadınlara yolda dosdoğru gitselerdi bolca su verirdik ifadesi Cinler sözcüğü üzerinden, işte böyle resmedilmiştir. Artık gizem yok olmuş, yerine yaratılış ayetlerinde ismi geçen varlıkların zaten gözler önünde vazifelerini yapmakta olduğu ortaya çıkmıştır.

İnançlı Cin (Kadın) kutsanmıştır. Allah’ın güzel bir imzası olan Âdemlerin annesidir. İsa’nın annesi (MERYEM) olarak kutlu bir varlık olduğu belirtilmiştir. Allah’a kulluk sırrına ermiş böyle bir kadın, kutlu bir CİN dir.
Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz. Ayeti, her canlıdan iki çift yaratılmış olduğunu söyler. Her varlığın bir eşi (zıttı) olduğunun bildirisi ile erkeğin zıttı da dişisi olmuştur. Yada dişinin zıttı erkek olmuştur.

Ben ins’eyi (Xy) ve cinn’eyi (Xx) (erkeği ve dişiyi) yalnızca bana tapsınlar diye yarattım.

Şimdi bu ayeti manasıyla dümdüz okuyalım. Ben! erkeği ve dişiyi, sadece bana hizmet etsinler diye yarattım. Test süresinde yapmaları gereken işleri yapmalarını bekledim. Bu süreçte sapıklıktan uzak kalıp testi başarıyla bitirmeleri için düzgün yaşamak şartı koştum. Bunu en doğru şekliyle yapmalarını bekliyorum. Demektedir.

Gerçekler bunlarken, geleneksel inanışta masallar ve hikayelerle birlikte cinler gerçek kimliklerinden düşürülmüş, yalan yanlış özellikler verilmiş, soyut varlıklar olarak karşımıza dikilmiştir. Bu şekildeki varlık tasarımı ancak masallara konu olabilecekken, dinciler tarafından hayata geçirilmiştir.

Hikâyelerden, masallardan konu edilen halleri en sonunda halk arasında bir tür folklör olmuş. Realiteye uygun düşen şu özellikleri aslında her yalanda bir gerçek payı vardır der gibidir..
Cinler çarpar, Cinler tehlikelidir, Cinler musallat olurlar, Cinler seni alıp götürür, Cinlerin iyisi kötüsü vardır. Kadınlara kapılan erkeklerin halleridir bunlar.

Şizofren dincilerin uydurduğu bazı Cin isimleri: Afarid-Amir-Ammar-Betr-Dasim-Demon-El Ebyaz-Ervah-Gül-Hanzap-Lietli-Marid-Metun/Mesit-Musabbar-Müsfer-Velhan-Vesnan-Zellenbur vs.. çokkkk saymakla bitmez..

Cin Kabileleri: Cuhenna-Kulyas-Nusaybin-Zuzula zart zurt vs.. Durum budur. Allah yarattığı her şeyden haber vermişken bunları neden vermemiştir? Şayet bu masalları bir Yunanlıya verip bunları bize resmet deseniz, çıkan eser karşısında yeni bir tarih yazarsınız.

Size mantıksal birkaç ispat, CİNLENME denilen hadise kadınlarda görülür, neden? Bunun tek açıklaması vardır. Aklı henüz gelişme çağında olan çocukların olmadık şeylerle, korku dolu masallarla büyütülmesidir. Yada henüz çok küçükken şiddete maruz kalması belkide kötü bir davranışa şahit olmasıdır. Kadınların hepsi ve çocukların geneli, yapısı itibari ile ürkektir. Çocukluk çağında oldukça hassas bir yapıya sahiptirler. Korkularla büyüyen çocuk, bedenen sizinledir fakat ruhen değildir. Korkuyla büyütülen çocuklarda kişilik bozulmaları başlar. Bu bozukluğun en çok kadınlarda görülmesi ise, yapısındaki hassasiyetten kaynaklanmaktadır.  Akıl melaikesi denilen hassas yapının gelişme sürecindeki kötü etkileşimlerden dolayı doğal dengesi bozulur. Özgüveni sarsılan çocuklar korkudan uyuyamazlar. Uyumamak için direnirler, böyle bedeni bir güçlük karşısında beyin iflas eder. Sersem olmuş fiziki bedeni uyku ve uyanıklık arasında halüsinasyonlar (hayali karakterler) görmeye başlar. Artık karşımızda çocuk değil şizofren bir hasta vardır. Kendi kendine tuhaf hareketlerle sohbet ederler, yada çılgınca davranarak ‘geliyorlar, geldiler beni alacaklar, kurtarın beni’ gibi çığlıklar atarlar. Köpek gibi havlamak, kedi gibi tıslamak, kıh kıh gülmek, hep onların daha çocukken korktukları bir şeylerin hiç unutulmamasıdır. Tüm bunlar hassasiyet dengesi bozulmuş akıl sisteminin, ’öz kişiliğinin’ sarsılmış olmasıdır. Neyden korkutulmuş lar sa, onların hallerine girerler.

Bu halde, gerçek olmayan varlıkların var olduğu düşüncesiyle yaşam sürmüş büyüyen bir çocuk,  aklını zehirleyerek tüketir.

Bu konuda geleneksel DİNCİLERİN sorabileceği bazı ‘geleneksel’ sorular vardır. İlk akla gelenlerden bir kaçı nı soru ve cevap olarak geçelim.

Cinlerin ateşten yaratılması ve içe nüfuz eden varlığının olduğunu nasıl açıklarsın?

Çok basit, Kadın ateşlidir. Alevli dişiliğini kullanarak, erkeği teeee karşı kaldırımdan çarpar, bu çarpmanın etkisiyle erkek yamulur.

Musallat olanlar neyin nesidir?
Bir kadının planlarını hafife almamalısın. Seni kafaya takmış bir kadın aile yıkar hiçte umursamaz..

İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınıp azgınlıklarının artması nedir?

Bir erkeğin, erkeklikten (adamlıktan) dişil durumuna geçmiş, çift cinsiyetlilere yada travestilere gitmeleridir. Sapıkça, azgınlıklar içinde olmalarıdır. Erkeğin öz kişiliği olan  ‘Y’ cinsiyetini terk edip kadınsı ‘X’ durumuna düşmesidir.

Cinlerin göğü dinlemeleri, oradan bilgi hırsızlığı yapmak istemeleri nedir?

Buradaki tarif edilen kişiler, Medyumluk yapan, Astrolog olan vs. kişilerin ruhani boyuttan, yıldızların durumundan yada devinimlerinden anlam çıkararak falcılık yapmaları, yıldızlardan bilgi yakaladım, bilgi aldım demeleridir.

Allah’tan ayrı cinlere tapınmalar nedir?

Kadınlara, sana tapıyorum sen benim ilahımsın sen ne istersen yaparım demektir. Hatta kadın için bir çok kez savaşlar olmuştur.

Peki Cinlenmiş bir kişinin okunan Kuran ayetleriyle düzelmesi, sakinleşmesi nedir?

Kuran ayetleri ruhun gıdasıdır. Kalpler ancak Allah’ı anmakla teskin olur. Süreleri oluşturan harfler ve onların dizilimi, kalplerin teskin olup huzur dolmasında ilahi bir eldir. Kuran okunurken gelen huzur kişinin içine girip CİNİN çıkması değildir. Bozulan düşünce sisteminin Kuran sözleriyle formatlanmasıdır. Okunan Kuran ayetleri kişinin beyinsel sorunlarını düzelterek formatlama yapmaktadır. Rad S, 28: Kalpler ancak Allah’ı anarak huzur bulur. Ayeti tam olarak budur. Ayrıca hafif müzik tarzları da benzer düzeltmeler de kullanılmaktadır.

Hz. Muhammet’i dinleyen cinlerin BİZ HAYRET verici bir Kuran dinledik deyip kendi kavimlerine elçiler olarak gitmeleri nedir?

Peygamberi dinlemeye gelmiş kadınları, oraya gönderip bilgi istemesini isteyen erkeklerdir. Onlara anlattığının tersine harika ve hayret verici bir Kuran’la karşılaştıklarında BİZİM BEYİNSİZ (beyinsiz sözcüğü kadınların hiç eskimeyen güncel bir söylemidir) demesidir. Gerçekleri gören kadınların evlerine mahallelerine konu komşularına gidip, hayret içinde dinledikleri Kuran’ı çevrelerine aktarmalarıdır.

İçlerinde Müslüman yada Kafir olanları nasıl açıklayabilirsin?

İnanan kadınlar Müslümandır, inanmayanlar değildir.

Genel olarak karşılaşabileceğimiz sorular böyle. ŞAYET! Sizlerin ekstra sorularınız varsa her ne olursa olsun belirtin.

*
İşte Süleyman’ın ordusundaki CİNLER anlaşıldığı üzere, kadınlardan oluşan orduya ait birliklerdir. Fakat aklederek düşünmediğimiz için bu konu bugüne kadar görünmezlik kalkanıyla gizemini korumuştur. Göksel tartışmada (Adem’in yaratılma planında) adı geçen cinler, yanı başınızda sevgiliniz, eşiniz, karınız, kızınız, dostunuz, biriciğiniz vs. dir. Cinleriniz ’Adem sen ve eşin mülkte yerleş’ ayetindeki, mülk, içinde bulunduğunuz her neresi ise, birlikte DÜRÜST kalın dediği eşlerinizdir. ‘Biz her şeyden iki çift yarattık. UMULUR Kİ! İYİCE DÜŞÜNÜRSÜNÜZ’ ayeti, İŞTE böyle güzel bir sonuçtur.

Dişiliğin getirdiği hallerin sonucu zamanla değişen kültürlerle harmanlanarak fantastik bir varlık yaratmıştır. Halbuki lanse edildiği gibi olmadığı, bu tür anlayışın hatalı bir yorumlama olduğu delil verilerek ayetlerde yerini almıştır. O tür inanca sahip kişilere sorgu sual gününde bunların birer hayal olduğu net olarak belirecektir. Cinlerin ve soyut olduğu düşünülen varlıkların olmadığını söyleyen İlgili bir kaç ayete bakalım.

Rahman S, 33:  ‘’Yâ ma’şeral cinni vel insi inisteta’tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuzû, lâ tenfuzûne illâ bi sultân’’
Meali: Ey insanlar ve cinler topluluğu, göklerin ve yerin sınırlarını aşmaya gücünüz yetiyorsa, aşıp geçin. Başınızda bir SULTAN olmadan geçemezsiniz. // Bu ayet bilimsel bir gönderidir. Allah ayetlerde yerin ve göğün SINIRLARINI işaret etmiştir. Günümüzde bu sınırları aşmak için mücadele edenler kimlerdir? ERKEKLER ile işbirliği içinde olan KADINLARDIR. Yani bilim adamları ve bilim kadınlarıdır.
Ayeti günümüze güncelleyelim. Ey kadınlar ve erkekler topluluğu, göklerin ve yerin sınırlarını aşmaya gücünüz yetiyorsa, aşıp geçin. Başınızda bir SULTAN olmadan geçemezsiniz. Ayetlerin güncellemesi böyle olur. Sizin gücünüz o sınırları aşmaya yetmez, ancak kendisi tarafından atadığı yetkili bir kişi olunca bunu başarabilirsiniz. Demektedir. Biz Allah’ın yardımıyla Kuran ayetlerini öyle değil böyle (bilimsel) güncelliyoruz.

Şimdi sizi hayretler içinde bırakacak aynı sürenin şu iki ayetine bakınız!!
Saffat S, 149 – Şimdi sen onlara sor: Kızlar Rabbinin de, erkekler onların mı?

Saffat S 158 – Allah ile Cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler. // Görüyor musunuz Kuran kendi kendisini nasıl açıklıyor? Kızlar (Dişiler) üzerinden açtığı konuyu 158 de cinlere nasıl bağlayıp açıklıyor?.. Kuranda hiçbir şeyi eksik bırakmayan Allah sizce de doğruyu söylemiyor muymuş? Bir sırrın açıklanmasında Allah kuluna yeter. Ben yettiğine şahidim.

Kıyamet koptuğunda somut ile soyut ayrılır.
Onlar,
kişiliklerini yitirenlerdir. Uydurdukları şeyler bile kendilerini terk edip kaybolmuştur.  Hud S.21 Kişiliğin yitirilmesi, ’kendi öz benliğini kaybetmesidir’ Uydurdukları şeylerin kendilerini terk edip kaybolması ise, Tanrı katında somut gerçeklerle yüzleşmektir.

Ve o gün zalimler Allah’ın hükmüne teslim olur, uydurdukları tanrılarda kendilerini bırakıp ortalıkta yok olur. Nahl S.87. Burada uydurdukları Tanrılar ifadesi Allah’ın bazı özelliklerine sahip olduğunu düşündükleri uyduruk soyut varlıkların resmedilmesidir.

İşte orada herkes, geçmişte yaptıklarını karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah’a/Evren’e döndürülürler ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gider. Yunus S.30 Olmayan şeyler gerçeği görünce yok olur giderler….

Unutmayınız! Dünyada, ölüm ve yaşam kavramında test edilen sadece biziz! Sadece İNSAN TEST EDİLMEKTEDİR, bu testte İNSAN FORMASYONUN dışında, soyut (mitolojik) bir varlık eklemek, insanı var oluş amacından uzaklaştırıp şaşırtır. Kişiliğini kaybettirir. İşte size ne yerde ne de göklerde hiçbir soyut varlığın bulunmadığını açıkça belirten bir ayet. Rad S 15. Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez sabahtan akşama kadar Evrene itaat eder gölgeleri de dahil. Dikkat ederseniz gölgeleri de dahil der. Şayet soyut bir varlık olsaydı, gölgesi de olmazdı. Buda aynen şu demektir. Soyut varlık yoktur. Herşey somut ve alenendir.

İnsan tüm duygularla tam donanımlı olarak yaratılmıştır. Hud S,12 de (Biz insanı en güzel biçiminde yarattık) der. En güzel olan biçimin zıttı (KİŞİLİK YİTİRİLMESİ) dir.

Adem ve Eşinin kötü örnekleri de vardır. TEBBET süresi yoldan çıkmışların hallerini çok iyi anlatır.

Yazıyı okuyup bitirdiniz, Anlayan ve anlayışla karşılayan arkadaşlara teşekkür ederim.

Anlamayanlar!? Size sunulan bilgiden daha sağlam bir bilginiz varsa, o bilgiyi akıla en yatkın biçimde izah ediniz. İzahlarınızı ispat edemiyorsanız fakat biz yine de inandığımız gibi kalmayı tercih ederiz diyorsanız?, bu sebeple!! (senin inandığın sana, benim inandığım bana, senin inandığına ben inanacak değilim, sende benim inandığıma inanmak zorunda değilsin) ayetleri fikir ayrılıklarında kavga etmesini engellemek içindir.  Başarılar dilerim.

*****
İnancını pekiştirmek isteyenler için matematiksel ispatlarım.

Cin Süresi 72.süredir. Süreyi oluşturan ayetlerin sayısal toplamı 406 dır. İnsanda 46 kromozom vardır.

Süre no 72 + ayet sayısal toplam 406 = 478 // 4+7+8= 19 Kuranda 19. süre ise Meryem süresidir. Çok ilginç değilmi? Meryem Mesih İsa’nın Annesi, yani bizi

Göksel tartışma, Görsel kargaşada gizlidir. Bir fenomeni çözümlemiş bulunuyoruz.

Cinler ‘dişi’ lerimizdir, annelerimizdir, kızlarımızdır, sevgililerimiz dir. Test aşamanızda size yardımcı olacak cinlerinize öğütlerinizi, saygı ve sevgilerinizi sunun.

Övgü herşeyi Tabiatı üzerinden yaratan Evrenedir.

‘Erdoğan Metin’

www.kuran19.org